Haziran 16, 2022

Marie Rose’nın Hikayesi

❤️Marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. Annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan Marie'yi yurda verir. Ardından bir çift onu evlatlık edinir. Marie'nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. Bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. Dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve Marie adeta cehennemden geçer.

💜Marie Rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. Halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastahanesine yerleştirirler. Marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. Yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.

💙Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie'nin durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaheneden çıkar.

💚O artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuzdört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktı, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih etti.

💛Yetkililer "Aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız" dedikleri halde Marie, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. Kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş Joe ile evlenir. Kocası maalesef altı sene sonra ölür ve Marie kendini işine verir. Uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi'nde mastır yapar. Psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody's Child). Bir çok ödüle layik görülür.

🤍Elli sekiz yaşındayken, 'vay be' dedirtecek birşey yapar: On yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastahanesine yönetici olarak atanır. 

💫Verdiği bir basın toplantısında şunları söyler:"Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim." Marie Rose Balter'in yeni görevini haber yapan bir Ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: "En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile..."

💫💫Marie bu hayatta hiçbirşeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerlerden

Haziran 13, 2022

MALTA

 Merhaba Dostum;

İnstagramda birlikte epeyce gezmiştik yaaa:)

Şuracığa 👉👉 TIK TIK 




Haziran 09, 2022

Bir İstanbul hanımefendisi: Roza Eskenazi


Türkiye topraklarında doğan, büyüyen en yetenekli kadın sanatçılardan biridir Roza Eskenazi. Sanat hayatı boyunca 500’ün üstüne şarkı kaydetmiştir. Türkçe, Yunanca, Ladino (Yahudi İspanyolcası), Yidiş (Yahudi Almancası), İtalyanca, Arapça ve Ermenice olmak üzere, toplam 7 dilde şarkı söyleyebilen bir sanatçıdır kendisi. Hayatının bir kısmını Türkiye’de, diğer bir kısmını da Yunanistan’da geçiren Roza Eskenazi’nin, hayatına ve sanat yaşamını anlatmak gerekir.


Roza Eskenazi ya da doğduğu ismiyle Sarah Skinazi, 1890’lı yılların ortalarında dünyaya geldi. (Kendisi 1910’da doğduğu söylese de, doğum tarihi daha erkendir ve kesin tarih bilinmemektedir). Babası Avram Skinazi bir halı tüccarı, annesi Flora Skinazi ise ev hanımıydı. Nisim ve Sami adında iki erkek kardeşi bulunan Roza’nın, ismi kayıtlarda geçmeyen bir de kız kardeşi vardı.

1900’lü yılların başında o zaman henüz Osmanlı topraklarına ait olan Selânik’e göç etti Skinazi ailesi. Baba Avram Skinazi, Selânik’te bir pamuk işleme imâlathanesinde iş buldu. O dönem Roza ve diğer Skinazi kardeşler eğitimlerini, mahallelerinde çocuklara okuma yazma öğreten bir ‘abla’dan aldılar. Selânik’te bir süre yaşadıktan sonra anne Flora Skinazi ve çocuklar Komotini’ye (Gümülcine) yerleştiler. Sadece Türkçe ve Ladino bilen Roza, Yunanca’yı da kısa bir süre içinde öğrendi.

Roza ve ailesi bir süre sonra, zengin bir ailenin yatılı hizmetçisi olarak iş buldu. Roza ev işlerinde annesine yardım ederken, bir yandan içindeki dans etme ve şarkı söyleme hayalleri filizleniyordu. Bir gün şans eseri kaldıkları ailenin misafirleri iki taverna sahibi olunca, Roza’dan kendi tavernalarında çıkıp şarkı söylemesini istediler.

YENİ BİR HAYATIN BAŞLANGICI

Roza sanat dünyasına adımını, Büyük Otel Tiyatrosu’nda çalışan iki dansçıya her gün yardım ederek başladı. Bu sırada, Kapadokyalı zengin bir aileden gelen Giannis Zardinidis’le tanıştı. Zardinidis’in ailesi Roza’yı ‘düşük ahlâklı’olduğu gerekçesiyle istemese de, çift her şeye rağmen 1913 yılında kaçtı. Adını resmi anlamda ‘Roza’ olarak değiştiren Eskenazi’nin Paraschos adında bir oğlu dünyaya geldi. Giannis 1917 yılında hayatını kaybedince, Roza kariyerini devam ettiremeyeceği düşüncesiyle oğlu Paraschos’u Xanthi’deki (İskeçe) bir yetimhaneye bıraktı.

Sonra  müzik kariyerini devam ettirebilmek için Atina’ya yerleşti. Burada iki Ermeni müzisyen Seamus ve Zabel ile tanıştı. Türkçe bildiği için şansı yaver gitti. Çünkü o dönem Symirneiko (İzmir tarzı Rebetiko) büyük bir ilgi görüyordu. Rebetiko şarkılarının bir çoğu ya Türkçe, ya da Türkçe şarkılara yeniden sözler yazılmış Yunanca şarkılardı.
ESKENAZİ ŞÖHRET OLUYOR

Roza 1920’lerde, dönemin açık tavernalarından biri olan Tsitsifies’te dans edip şarkı söylüyordu. 20’li yılların sonunda ise besteci ve menajer Panagiotis Toundas tarafından keşfedildi. Roza, 1929 yılında Columbia Records’tan ilk plağını çıkardı. ‘Mandili Kalamatinano’ ve ‘Kaftin Eleni Tin Elia’ kaydettiği ilk şarkılardı. Roza yine aynı dönem içerisinde kendinden yaşça büyük Gianko Sarntinidi ile evlendi. Ancak bir süre sonra Roza, ikinci kocasını da alkol yüzünden kaybetti. Yıl 1935 olduğunda ise, oğlu Paraschos, Roza’yı buldu ve bir daha hiç ayrılmadılar.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA YAHUDİ OLMAK

Tarih 1940’lı yıllara geldiğinde, İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. 1941 yılında İtalya’nın Yunanistan’a girmesinden sonra, savaşın etkisi sosyal hayatta da kendini göstermeye başladı. 1942 yılında Almanya’nın da ülkeye girmesiyle ülkedeki hareketlilik daha da arttı. Bilhassa Yunanistan’da yaşayan Yahudiler de, yaşanan trajediden nasibini alacaktı. İşte böyle bir ortamda oğlu Paraschos ile açtığı ‘Kyristal’i işleten ve sanat yaşamına devam eden Roza için çanlar çalmaya başlamıştı Yahudi bir birey olarak.

Roza Eskenazi, statüsünü de kullanarak, toplama kampına gönderilmekten sahte bir vaftiz belgesi alarak kurtuldu. Kendi ailesini ve birçok Yunanistan Yahudisi’ni toplama kampına gönderilmekten kurtardı. İngiliz ajanlarını evlerinde sakladı. İngiliz ajanlarını evinde sakladı. 1943 yılında bu durum fark edilince, Alman Nazi subayları tarafından tutuklandı ve 3 ay hapiste kaldı. Oğlunun ve Alman sevgilisinin çabalarıyla hapisten kurtarıldı. Daha sonra savaş bitene kadar tekrar yakalanma korkusuyla saklandı.

Roza Eskenazi savaş bittikten sonra, Patras’a gidip yeni bir kimlik çıkardı. Savaş sonrası tabiri caizse tekrar hayata dönmesi, kendisinden 20 yaş küçük sevgilisi subay Hristos Filipakopoulos tarafından oldu. Daha sonra Arnavut menajer Ayden Leskoviku tarafından İstanbul’a davet edilerek 40 şarkı daha kaydetti.

Rebetiko’nun İstanbullu kraliçesi Roza Eskenazi, 1980 yılında Alzheimer’ın getirdiği komplikasyonlar sonucu hayatını kaybetti. Filipakopoulos hastalığı boyunca ona baktı ve yanından hiç ayrılmadı. Roza Eskenazi Yahudi olmasına rağmen, Hıristiyan adetlerine göre Stomio’da gömüldü.










Haziran 08, 2022

Tarihin en uzun adamı Robert Wadlow

Dostlar selam; O yürümeye başladığında 107 cm uzunluğunda bir çocuktu…10 yaşına geldiğinde babasından uzun olan ve uzaması durmayarak 22 yaşında 272 cm boy uzunluğu ile Gines Rekorlar Kitabı’na giren, tarihin en uzun adamı Robert Wadlow’ın hikayesi bence üzücü😔