Temmuz 13, 2022

MUSTAFA KANDIRALI KİMDİR?

Merhaba dostlar; çoğumuzun çocukluğunun önemli bir simgesi olduğunu biliyorum. 🥰 Hele bayramlar bu büyük ustadsız olur muydu? Yakından tanımak isteyenler için ekliyorum.



Kandıralı, İzmit’in Kandıra İlçesinde 1930 yalında doğdu. İlkokulu bitirir ancak altı kardeş olmanın getirdiği dezavantajlardan ve ailesinin ekonomik şartlarının bozuk olmasından dolayı ortaokula devam edemez. 

Amatör düzeyde Klarnet çalan babası bir uğraş edinmesi için Mustafa Kandırlarılı’yı, Kandıra Halkevine yazdırıyor. Musiki evine gittiğinde kendisine seçme hakkı bırakılmadığından eline ud veriliyor.

Klarnete duyduğu sempati, radyoda Şükrü Tunar’ın Klarnet taksimini dinlerken kazanır ve İşte o zamandan sonra Klarnet çalmaya başlar. Kendi sazı olmadığı için babasının klarnetini gizli gizli çalar.

Artık Halkevinin kendisine yetmediğini yavaş yavaş idrak etmeye başlamıştır ve ailesinin onayını alamayacağını bildiğinden 15 yaşında İstanbul’a kaçar. 

Mustafa Kandıralı kendine bir iş bulabilmek için müzisyenler kahvesine gider ve orada Keman sanatçısı Ama Recep ve Kanuni Sıtkı Bey ile tanışarak kendisine bir iş bulur. İlk olarak 1945 yılında Tepebaşı Kibar Gazinosu’nda 4 lira yevmiye ile çalışmaya,para biriktirmeye başlamıştır. Biriktirdiği paralarla Akopos Alyanak’tan dersler almaya başlamıştır. Bu dersler sayesinde tekniğini ve repertuarını geliştirmiştir. 

Mustafa Kandıralı, 1953 yılında Müm Çakıl Gazinosu’nda çalışmış, burada Esma Engin’e eşlik etmiştir. Çalışmalar ard arda gelmiş, sonuçta 1956 yılında Salacak’ta Üsküdar Gazinosu’nda Perihan Altındağ Sözeri’ye, 1957’de Taksim Maksim Gazinosu’nda Mediha Demirkıran’a yine aynı yıl içinde Taksim Belediye Gazinosu’nda Behiye Aksoy’a ve daha nice gazinoda nice ses sanatçısına eşlik etmiştir. Dünyanın dört bir yanında konserler verdi.

Yaklaşık yirmi yıl boyunca TRT’deki programlarıyla neşeli bayram sabahlarının simgesi hâline geldi. Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi değerli yorumculara eşlik etti. Bu Yeteneği, çalışkanlığı, esprili mizacı, seyirciye ve çalışma arkadaşlarına olan saygısı ile müzik dünyasında bir ekol yarattı. Sadece Türkiye’de değil yurt dışında da bir klarnet ustası olduğunu ispat etti, hayranlar edindi. 

Büyük ustayı 2020 yalında kaybettik


Kaynakça: İnternet



Temmuz 11, 2022

MOR CEPKEN


Kadın Sığınağı Vakfı MOR ÇATI’nın adı, yörük kızlarının çeyizine konulan ‘MOR CEPKEN’dan geldiğini biliyor muydunuz?

Bir yörük kadını, eşinden dayak yerse, taciz, şiddet görürse, yaşadıklarını ve de kocasını ifşa etmek için çeyizinden mor cepkenini çıkarıp giyer ve herkesin görmesi için köyün meydanında otururmuş.

Yani, bir nevi isyanının, boşanma isteğinin simgesiymiş mor cepken. 

Haliyle kocaların da kabusu.

Zira, mor cepkenini giyen kadını gören halk, etrafında toplanarak koruma çemberine alınca, 

iki seçenek kalırmış hadsiz adama;

1-Ya, kendini affettirecek ve bir daha yapmayacağına inandıracak, 

2-ya da toplum tarafından dışlanacak ve hiç bir aile ona kızını vermeyecek. 


➡️ Bu hikayeden çok etkilendim. Sizlerle de paylaşmak istedim.

Kadının, kız çocuklarının doğru şekilde güçlendiren her şeye sonsuz inanıyorum. Çünkü bizler,  ‘ANNE ‘ oluyoruz. Mor cepken giydiren o erkekleri de biz yetiştiriyoruz😢

Tabiki de baba da çok önemli…. ama sizler de biliyorsunuz ‘babasız’ …oluyor…zor oluyor…ama oluyoo bir şekilde. Oysa ANASIZ hiiiiç olmuyoo. O sevgiyi kimse koyamıyor işte.

Ayrıca mutsuz, gergin, amaçsız annelerin çocukları da dönüyor dolaşıyor analarına benziyorlar. 

O çocuklar; erkekse, böyle mor cepken giydiriyor  kızsa da, 

o da yavrularına annelik yapamıyor.  Demem o ki kızların, kadınların çok iyi yetiştirilmesi gerek çooook…

ferdağ


Temmuz 07, 2022

ONUN TEK SUÇU ..

Onun tek suçu zeki, çalışkan ve başarılı bir öğrenci olmaktı.

Cehaletin, cahilliğin en büyük alkışı aldığı, pohpohlandığı, baştacı edildiği bir ülkede okuyan biri olmak, zaten başlı başına büyük bir suçtu.  Ama  o daha da büyük bir suç işledi, daha çok okuyup insan hayatı kurtarmak için doktor oldu.

Yetmedi, biraz daha çalışıp Kardiyoloji uzmanı oldu.

İşlediği suçlar bununla kalsa iyidi ama o yine durmadı,  incecik damarları açarak, müdahale ederek, ilaç vererek, tedavi ederek binlerce hayat kurtardı, şifa verdi. 

Çok büyük suçlar işledi Ekrem çook...

Oysa  o da  kafasını başka işlere yorsa, bir kaç ihale kotaracak kadar kapasiteliydi.

Belki tosuncuklar gibi milleti de çarpabilirdi.

Ya da başına iki takke,  bir cüppe atıp  hikayeler, hürafeler anlatarak peşine binler takabilirdi. Ömrü boyunca lüks, şarafat içinde yaşayabilirdi

Ama o böyle yapmadı. 

Gece gündüz poliklinikte, nöbetlerde, acillerde çalışarak, çabalayarak evine helal ekmek götürdü.

Ancak “düzgün ve dürüst vatandaş” olmanın suç sayıldığı bir ülkedeydi. 

Ve elbette bütün bu suçları cezasız kalacak değildi.

Eğitimli, akıllı, bilgili insanların istenmediği bir ülkede bugün ceza sırası  Ekremdeydi. 

Uzman Doktor Ekrem Karakaya, %99’unun müslüman olduğu, “kaza ve kadere inanmanın” imanın şartlarından biri olduğuna inanılan bir ülkede, hasta birini kurtaramadı diye, vurularak katledildi.

Onun tek suçu Türkiye gibi cahillerin baştacı edildiği bir ülkede zeki, çalışkan ve başarılı biri olmaktı...

Bunu cezasını da hayatıyla ödedi...

( Konya’da hasta yakını tarafından katledilen meslektaşım Uzm. Dr. Ekrem Karakaya’ya rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. ) 

Dr. Deniz Arslan

Temmuz 03, 2022

MUTLU ne zaman olunur 🌸🌺🌸

💫Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.

Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz.

Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.

Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne zaman? Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. 

En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza'ya aittir. Der ki:

"Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı."

Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse;

Okulu bitirene kadar,

100 milyar kazanana kadar,

Çocuklarınız olana kadar,

Çocuklarınız evden ayrılana kadar,

İşe başlayana kadar, evlenene kadar,

Cuma gecesine kadar,

Pazar sabahına kadar,

Yeni bir araba, ya da ev alana kadar,

Borçları ödeyene kadar,

İlkbahara kadar,

Yaza kadar,

Sonbahara kadar,

Kışa kadar,

Maaş gününe kadar,

Şarkınız söylenene kadar,

Emekli olana kadar,

Ölene kadar…

Mutlu olmak için içinde bulunduğunuz "an"dan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin.

Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.

Unutmayın, yarın kimseye vaad edilmemiştir.

Murathan MUNGAN