Kasım 18, 2025

İnsan 50 yaşından sonra…

 

İnsan 50 yaşından sonra arkadaş yapamıyor kendine. 

Yapsa da eskiler gibi olmuyor. 

Halbuki uykuya dalar gibi arkadaş olurduk okuldayken. Arkadaş olmak için yaratılmış gibiydik.

Bir hafta içinde böbrek verecek hale gelirdik.

Neden olmuyor bu işler 50'sinden sonra..

Oysa o ne güzel bir iştah, o ne güzel bir açlıktı...

Herkes herkese açtı. Seçer, bulur buluştururduk "ruh ikizlerimizi." 

Ne de çok ruhtaşımız vardı. 

Hiç açıkta kaldığımı hatırlamıyorum..

Ölümüne sevdiim, uğrunda her şeyi göze alabileceğim, her şeyiyle güzel, 

her şeyiyle doğru, her şeyiyle kabul ettiğim...

Şimdi ne zor. Herkes kapalı kutu. 

Herkes kapanmış, kaplumbağa olmuş.

Bir kahve içimi zorlu randevulara bakıyor. 

Yatıya kalmak bir tabu.

Evler de gönüller de sımsıkı kapalı. 

Gençliğin en çok bu yanını özlüyorum.

Ne güzelliğini, ne diriliğini, ne başıboşluğunu. Aynı yazarı, aynı şairi seviyoruz diye kuruluveren dostlukları özlüyorum.

Birbirimize yazdığımız o uzun, o ayrıntılı mektupları özlüyorum. 

Birbirimizi eleştirmeyişimizi özlüyorum. 

Birbirimizin dedikodusunu yapmayışımızı özlüyorum. 

Arkadaşımı koruyacağım diye annemle yaptığım şiddetli kavgaları özlüyorum.

Kavgayı değilse de kavganın altındaki ruhu özlüyorum. Dünyaya karşı arkadaşımın koruyucu meleği olmayı özlüyorum. 

Veya öyle olduğumu sanmayı….

50'sinden sonra arkadaş yapılamıyor. 

Kötülükten değil. 

Başka bir şey. 

Ama neden çözemiyorum...

Kasım 12, 2025

Hacel Obası

 

İlk Haluk Levent’ten dinlediğim 'Hacel Obası' türküsü Sivas/Şarkışla yöresine aitmiş dostlarım. Son günlerde çok işitince hikayesini merak ettim. Şöyleymiş;

Bir zamanlar 3 kardeş Gedik ovasına (Şarkışla) gelir ve kendi obalarını kurar. Zaman geçer, bu obada güzeller güzeli, alımlı çalımlı Ayşe kız doğar ve gün geçtikce serpilip büyür. Kızın ailesinin konakları vardır ve çok zengindir.

Ayşe'ye yanıp tutuşan genclerden biri de Mustafa'dır. Ayşe'de de Mustafa'ya ilgilidir, gizli gizli buluşmaya başlarlar.  Aşkları epey sürer, taa ki Teğmen Nazım'ın Şarkışla'ya gelinceye dek.

Nazım, okumuş çabalamış ve Teğmen olmuştur. Ailesine ziyarete gelir köyüne.Okumuş teğmen olmuş zıpkın gibi delikanlı Ayşe'yi görür görmez sevdalanır, ailesini gönderip istetir de.

Ancak Ayşe'nin talibi Mustafa'dır, tercih yapmaya zorlanır; Köylü Mustafa mı, Teğmen Nazım mı?

Ayşe, Mustafa'yı tercih ederse köyde kalacak, köy işleri yapacak inek dana bakacaktır. Nazım ile evlenirse ise 'Asker eşi" olacaktır.

Teğmen Nazım'la evlenmeyi kabul eder Ayşe. 

Yeni elbiseler, takılar Ayşe'nin başını döndürür. Fakat bir yandan Mustafa'yı her görüşünde utanır yaptığından, konuşmaz onunla. Lâkin Ayşe'nin zamanla nispet yapar gibi davranması Mustafa'yı deli eder ve şöyle söyler;

Hacel obasını engin mi sandın?

Ayağında potini var zengin mi sandın?

Her olur olmazı dengin mi sandın?

Ay da doldu göremedim yar seni.

Merdivenden tıkır mıkır inişin,

Çığırdaşır altın ile gümüşün,

İpti söz verişin sonra dönüşün,

Ay da geçti göremedim yar seni.

Suya gider bir incecik yolu var,

Sıktırmış kemeri ince beli var,

Söylerim söylemez tatlı dili var,

Ay da geçti göremedim yar seni,

Tren gelir acı acı sesleninir,

Yağmur yağar çift entere ıslanır,

Zalım anan duyar sana herslenir,

Ay da geçti göremedim yar seni…

💕Son günlerde duyduğumuz şekliyle aşağıya ekledim. Dinleyebilirsiniz💕


Not: Mustafa da inşallah çok mutlu olmuştur.🙏🥰 Onunla ilgili bir bilgiye ulaşamadım.

Kasım 10, 2025

Bazı insanlar

 

Evden çıkmayı sevmeyen insanlar vardır.

Üzgün ya da soğuk oldukları için değil, kendi eşyalarının arasında huzuru buldukları için.

Odaları, her şeyin anlam kazandığı küçük bir evrendir: sessizlik, pencereden süzülen ışık, taze kahvenin kokusu.

Sadece gerçekten gerektiğinde dışarı çıkarlar.

Yapmaları gerekeni yapar, fazla konuşmadan hemen geri dönerler.

Korktukları için değil, yorgun oldukları için: çünkü dünya onlara fazlasıyla gürültülüdür.

Bir, belki iki gerçek dostları vardır — ve bu onlara yeter.

Telefonları genellikle sessizdedir.

Ne aramalar, ne beklentiler, ne de cevap verme telaşı vardır.

Saatlerce sosyal medyada dolaşabilirler, hiçbir şey yazmadan, yorum yapmadan.

Sadece izlerler.

Dinlerler.

Kendileriyle sessiz bir diyalog içinde yaşarlar.

Sıcak sabah kahvesini, yavaşça okunan bir kitabı, camdan süzülen yağmuru ve mekânı yumuşak bir şekilde dolduran müziği severler.

Bazılarının yanında hiçbir kelimeye ihtiyaç duymadan her şeyi anlayan bir kedi ya da köpek vardır🥰

Dünya onlara “garip”, “içe kapanık”, “karmaşık”, “asosyal” der.

Ama öyle değiller.

Sadece farklılar. Daha doğrusu yorgunlar. Uzun yıllar dışarıdaki hayatı anlamaya çalışmışlar, çok emek vermişler en sonunda da huzuru sadece kendilerinde bulmayı öğrenmişlerdir.

Bu insanlar, bazı insanların sıkıldığı yerde huzuru bulurlar.

Dünya bağırdığında sessizliği seçerler.

Çünkü onlar için mutluluk gürültülü bir kutlama değildir.

Sıradan bir akşamdır — bir fincan sıcak kahve, açık bir kitap

ve başka hiçbir yerde olma zorunluluğu hissetmeden yaşanan huzur. ☕📖