Mart 18, 2024

DOKTOR TARIK NUSRET'İ TANIR MISINIZ?

 

Duydunuz mu hiç adını? 

O bir doktordu

O bir babaydı..

Çok acılı bir hikayesi vardır.

Bilmemiz gereken..

Anlatmamız gereken..

Herkesin okuması gereken...

🌹Çanakkale Savaşında siperlerin gerisinde yaralı askerlerin en çok ihtiyaç duyduğu şey “Morfin“di.

Doktorlar yaralı askerlere ağrı kesici bulmakta zorlanıyorlardı. Bu yüzden bir nöbet tutuluyordu.

Hastaların ameliyatı için hazırlanan çadırın önüne bir masa kurulmuştu..

Sedye ile gelen her yaralı, burada masaya koyuluyordu. Doktorun elinde enjektör, enjektörün içinde ağrı kesici..

Doktor ilk muayeneyi yapıyordu ve yaşama olasılığı olan, ameliyat edilmesi halinde yaşayacağına inandıkları askerlere ağrı kesiciyi yapıyordu..

Oysa gelen her yaralının ağrı kesiciye ihtiyacı vardı. Fakat herkese yetecek kadar ağrı kesici yoktu..

Doktor duygusal karar vermemek için yaralıların yüzüne bakmamakta, iyileşme şansı yüksek olan yaralılara ağrı kesici yapmaktaydı..

Yine doktorun önüne bir asker getirilir

Yaralının ağır yaralarına bakan doktor, askerin iyileşemeyeceğini öngörür ve ona ağrı kesiciyi yapmaz..

O sırada askerden iniltili bir ses duyulur..

“Baba!”

Herkesin gözü doktora çevrilir, yaralar içinde kıvranan asker doktorun öz oğludur..

Doktor buna rağmen yine ağrı kesiciyi oğluna yapmaz ve bir kaç saat sonra da oğlu şehit olur..

Doktor, şehit olan oğlunun cansız bedenine sarılır ve şöyle der:

“Affet oğlum, o senin hakkın değildi”😔

İşte bu topraklar hakkı olmadığı için tek bir ağrı kesiciyi bile oğlundan esirgeyen o güzel insanlar tarafından vatan yapılmıştır.

Ve bizim..

Çanakkale savaşını kazandığımız o tarihi anlardan biri de hiç şüphesiz Doktor Tarık Nusret’in hakkı olmadığı için öz oğluna ağrı kesici yapmadığı o an’dır..

🌹Tarihin sayfalarına adını kazımış tüm kahramanlara sonsuz saygıyla ve minnetle...♥️

Mart 13, 2024

Necdet Tosun…

 

 
Yeşilçam’ın görüp görebileceği en şeker, en vazgeçilmez aşçı karakteriydi. Neredeyse 200 kiloydu. Balıkesir Burhaniye’de yaşıyordu. Ortaokulu bitiremeden ekmeğini taştan çıkarmaya başladı; lokantada, leblebicide, terzide çırak olarak çalıştı…

🦋O sırada Burhaniye’de çalışan bir film ekibi onu İstanbul’a davet etti…

1957’de, “Allı Gelin”le sinemaya ilk adımı attı…

Aşçı rollerinde o denli başarılıydı ki, bazen aynı günde üç film setine yetişmek için çırpınıyordu…

18 yıl boyunca, kimilerine göre 400, bazılarına göre 500 filmde oynadı… Farkında olmadan dünya rekoru kırmıştı…

Yürürken göbeği kendisinden önce gidiyor, onun mimiklerine bakan gülme krizine giriyordu…

🦋1960’da sevdiği kadın Sevim Tosun’la dünya evine girdi. Bu aşkın meyveleri, ilk “tosun” Erdal, 1963’te doğdu. İkinci “tosun” Gürdal, dört yıl sonra gözlerini dünyaya açtı. Her iki “Yavru Tosun” dörder kilogram doğmuşlardı. Doğuştan iştahlıydılar, yani, zaten yemek yemeyi çok seven bir aileydi…

Çünkü, Sevim Anne öyle güzel yemekler yapıyordu ki…

🦋Necdet Tosun, çok sempatik bir şişmandı. Hep güler yüzlüydü. Bir setten diğerine koşarken ne yazık ki, para kazanamıyordu…

Akşam eve döndüğünde, cebinde deste deste para yerine bir senet koçanı olurdu… Geleceğe güvenle bakamıyordu…

🦋Çok sevdiği yavruları Erdal ile Güldal’ın sıkıntı çekmesini istemiyordu…

Birkaç yıl üst üste İzmir Fuarı’ndaki Benelüks Aile Gazinosu’nda şov yapıp, hayranlarını mest etti…

Geleceğe güvenle bakmak istiyordu. Çocukları için her şeyi yapmaya hazırdı. Çünkü bağırsaklarından şikayetçiydi…

O’na sanki kötü işaret veriyordu vücudu!

Oysa, Necdet Tosun, o tarihlerde henüz 40’lı yaşlarının ortalarındaydı…

Sonra… Çok acıklı bir şey oldu…🥺 O kocaman şahane adam, yeni bir iş için Almanya’dan teklif aldı…

Takvimler 1975 yılının, 27 Nisan’ını gösteriyordu…

Gurbet elde trafik kazası geçirdi. Hastaneye kaldırıldığında ağır yaralıydı. Durumu biraz düzelince İstanbul’a getirildi…

Ne var ki, o kazadan tam 13 gün sonra, 10 Mayıs 1975’te hayatını kaybetti…😔

Henüz 49’una yeni girmişti. Evlatları Erdal 13, Gürdal ise 8 yaşındaydı…

Tosun Ailesi’nin evi karalara boyandı…

Ama, ah, şu kader yok mu?

Necdet Tosun, geriye gözü yaşlı bir eş ve henüz çocuk yaşta iki erkek evlat bıraktı… Anne Tosun, iki evladını da iyi yetiştirmeye çalıştı...

Ancaaak… Bakın neler oldu…?

Necdet Tosun öksüz bıraktığında, büyük oğlu Erdal ortaokuldaydı. Konservatuvarı bitirdi; babası gibi oyuncu olmak istiyordu. Atıf Yılmaz teklif edince 17 yaşında, “Mine” filminde oynayarak sinemaya başladı…

Sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu’na geçti, Uğur Yücel’le “Özel Tiyatro”yu kurdu…

Sonunda, her şeyi bıraktı, Yılmaz Erdoğan'ın BKM Oyuncuları arasına katıldı… “Bir Demet Tiyatro” oyununda, “Eyvah Necdet” karakteriyle büyük alkış topladı… Türkiye onu böyle tanıdı, babası gibi bağrına bastı…

Kasım’ın son günüydü. Sarıyer Büyükdere Caddesi’nde yaşayanlar sabaha karşı büyük bir gürültüyle yataklarından fırladılar! Kontrolden çıkan bir otomobil, Sarıyer’den Levent’e doğru giden Erdal Tosun’un aracına olanca şiddetiyle çarptı. Araçta sıkışan Erdal, oracıkta son nefesini verdi; diğer aracın sürücüsü ise yaralandı… Erdal, o sırada 53 yaşına yeni girmişti…

Tosun Ailesi’nden geriye Sevim Anne ile iki numaralı evlat Gürdal kalmıştı…

🦋Gürdal’ı, genç nesil hatırlar. Babasının genlerini taşıdığı için o da oyuncu olmuştu. Ağabeyi Erdal gibi konservatuvarı bitirdi, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahne tozu yuttu…

🦋Gürdal Tosun, son olarak “Bir Demet Tiyatro” ekibinde görev aldı. Burada canlandırdığı “Bakkal çırağı Tombalak” tiplemesi hiç unutulmadı…

Delikanlılığından beri böbrek yetmezliği çekiyor, bir yandan da aşırı kiloları nedeniyle tedavi görüyordu…

Dört gözle uygun böbrek bekliyordu. Ne yazık ki o böbrek bulunamadı…

Dünya sevimlisi “Tombalak”, İzmir’deki Bozyaka Hastanesi’nde, en verimli çağında, henüz 33 yaşında hayata gözlerini yumdu…

Bir eş, bir baba, iki evlat kaybetmişti Sevim Tosun… Hepsi, son 60 yıl içinde hayatına girmişti. Üçünün de acısını hep içinde sakladı…

🌹2020 yılının Şubat ayında o da çok sevdiği eşinin ve iki erkek evladının yanına kanatlandı. Ne kocasına doyabilmişti, ne de evlatlarına....😥😥 (alıntı)



Mart 11, 2024

Neden "LEYLEK?"



Bilen bilir... Çocukluğumuzun ana karakterlerinden biridir LEYLEK. En azından benim için öyleydi. 
Gelmeleriyle yazı , gitmeleriyle kışı haber veren canım leyleklerimdi onlar benim.
Nedendir bilmem Gelibolu'da bizim mahalleye pek uğramazlardı. Ama  Lapseki'de dede evinin çevresindeki  her direğin, her çatının üzerinde olurlardı her mayıs.

Leyleklerimi doya doya incelerdim  dede-anneanne evine gittiğimde. Onların neresi olduğunu hiç bilmediğim sıcak ülkelerden gelip yine sıcak ülkelere gittiklerini düşünmek, yolda nelerle karşılaştıklarını hayal etmek ne kadar da heyecanlıydı. 
Ne şanslıydı bu leylekler hep hareket halindeydiler.. .
En çok onlar geziyordu, bildiğim tüm hayvanların içinde...
Sonra mı???
Kader bana "Sen misin elin leyleğini özenen"? dedi .
Tam 17 yaşımdan beri bavullar can yoldaşım:))
Üniversiteyle başlayan hareket halim  memuriyetimizle taçlandı.
2-3 yılda bir çıkan tayinlerle, leylekler gibi  sadece sıcak memleketlerini değil soğuk memleketlerini de gezdik canım Türkiye'min .
Allah bize sadece vatan toprağını değil ,dünya topraklarını da görmeyi nasip etti. ŞÜKÜR🌹
İşte canım dostlar; bundan ötürü bu trakyalı bacınızın, sembolü leylektir:)





Mart 10, 2024