Ağustos 25, 2022

İRİ BAMYA


Hani bamyanın minikleri makbuldür ya en pahalı bamyalar en küçükleridir, özenle tek tek ayıklanır minicik bamyalar halbuki en şifalı bamyalar en büyük en ucuz iri iri çekirdekli olanlarıdır, neden mi? Bamya çekirdeklerinde üç önemli 'ilaç madde' var;

Glutatyon, Lectin ve Quercetin.

Glutatyon, son dönemde kapsül olarak alınması çok 'moda' olan bir madde ki bedenimizin oksitleyici etkilere karşı en önemli savunma mekanizmalarından. Bamyada fazlaca olmakla birlikte birçok gıdada azar azar var ve ben 'hap hakkımızı' gerçek ilaçlarda, besinlerle alamayacağımız bitkisel takviyelerde kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Glutatyon hücrelerimizi oksitlenmeye karşı güçlü bir şekilde koruyor, özellikle karaciğer ve beyin koruyucu etkisine dair önemli bilimsel veriler var.

Lectin meme kanserine karşı koruyucu olduğu bilimsel olarak gösterilmiş bir madde. Quersetin ise, akciğer, mide bağırsak, prostat kanserine ve lenfomalara karşı koruyucu.

💫Çekirdekler aynı zamanda demir, fosfor, bakır, K vitamini ve süpriz bir şekilde de protein içeriyor. Vejetaryenler bamya yemeğindeki iri çekirdekleri nohut veya yeşil mercimekle buluşturduğunda 'kıymalı bamya' kadar protein içeriğine sahip bir yemek tüketebilirler, tabii bu da iri bamyalar için geçerli, küçük bamyaların protein içeriği daha düşük.Tarihi antik Mısır dönemine hatta daha da eskilere dayanan bu sebzeye Kleopatra'nın çok düşkün olduğu söyleniyor.

💫💫Bir küçük kase kadar bamyadaki çözünebilir bitkisel lif, günlük lif ihtiyacının %80'ini karşılayacak düzeyde ve bu da hem bağırsak çalışmasını artırması için çok yardımcı hem de kan şekerini dengeleyici bir unsur, ancak bamyanın kan şekerini dengeleyici etkisi sadece bununla sınırlı değildir. İçerisinde pankreasın insülin salgılamasını aktive eden ve hücrelerin insüline hassasiyetini artıran moleküller keşfedildi. 


Bamyayı çoğunun sevmeyip de ona 'SÜMÜKLÜ BAMYA' demelerini sağlayan bamyadaki jelimsi reçineli maddelerin bağırsakta istenmeyen 'kötü' kolesterolü ve yağları yapıştırma etkisi var, bunları yapıştırıp dışkı ile atılmalarını sağlıyorlar. Böylece düzenli tüketimde kandaki kötü kolesterol düşerken iyi kolesterol de artıyor. Şifa olsun... 

Dr.Elif Güveloğlu


ÖZDİLEKten indirimlere bakmak isteyenler buyrun efenim:) 👉👉https://s.influio.net/s/4k1910CB5

Ağustos 23, 2022

Uyan Sunam Hikayesi!

Suna, Fahri Kayahan'ın eşidir,Fahri çok severmiş Suna'sını. Sık sık sevdiğini dile getirmiş Fahri. Bıkmadan usanmadan severmiş.

 Malatya’ da yaşıyorlar eşi ile Fahri Bey.Suna’nın ona yalan söylemediğini de bilir.. Kadınlar o dönemde sürekli hamamlara gider… İşte o hamam eğlencesinden birinde Suna’nın sırtında bulunan ve asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve Suna’nın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın…


Neriman Hanım akşam eve geldiğinde eşi Mustafa Bey ile konuşurken arkadaşının sırtında ben olduğunu ağzından kaçırır.Aradan zaman geçer… Fahri Kayhan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede Mustafa Bey ile karşılaşır… Aralarındaki sohbet tartışmaya dönüşür ve olay arbedeye gidecekken Fahri Kayhan hiddetle cevap verir Mustafa Bey’e: “Bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim.” Bunun karşısında Fahri Kayhan’ı yaralamak için Mustafa Bey’in dudaklarından vaktiyle eşinin ona söylediği sözler dökülür: “Sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim.”


Fahri Kayhan neye uğradığına şaşırır.İnanamaz Sunasının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen nedendir? El adamı, Suna’nın sırtındaki beni nerden bilecektir? Bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp Suna’yı durumu anlatır… Eşi ağlar, yanar, yakılır,yeminler eder Fahri Kayhan’a: “Aman beyim etme” der, “Bakar mıyım senden bir başkasına?”

O gece tartışmadan sonra Fahri Kayhan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip konuyu kapatır… Lakin durum hiç de öyle olmaz… O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe kalır ve eşi de bunu hisseder.


Günlerden bir gün akşam yemekte çıkan tartışma sonrasında Fahri Kayhan aynı konuyu açarak evden çıkıp gider ve eve geldiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Eve girer ve karısı Suna, kendini asmıştır… Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna son sözlerinde şunları yazmıştır: “Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim… Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim… “

Fahri Kayhan gözyaşları ile Suna’ nın bedenini ipten ayırır, yere yatırır… Islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır… İçindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:

Şafak söktü, Suna’m yine uyanmaz

Hasret çeken gönül derde dayanmaz

Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz

Uyan Suna’m uyan, derin uykudan

Nice diyar gezdim gözlerin için

Niye kızdın bana el sözü için

Dilerim Allah’tan sızlasın için

Uyan Suna’m uyan derin uykudan

Çektiğim gönül elinden

Usandım gurbet elinden

Hiç kimse bilmez halimden

Uyan Suna’m, derin uykudan…”

Ağustos 17, 2022

İYİLİK UNUTULMAZ Kİ…

 

1963 yılının bir sonbahar günü… Varan Turizm'in o zaman Ankara'da bulunan Küçük Tiyatro’nun hemen bitişiğindeki terminalinden İstanbul otobüsü hareket etmek üzere. Terminalde bir hareketlilik var. 

14-15 yaşlarında, Çocuğunun elinden tutmuş bir baba, otobüse yaklaşarak kaptan şoföre:"Oğlum Galatasaray Lisesi’ne gidiyor, yatılı okuyacak. Onu yalnız gönderiyorum, İstanbul’da güvenilir bir taksiye bindirip okuluna yollar mısın?” diyip ekliyor: “Valizini de unutmasın."

Kaptanın cevabı "Elbette siz hiç merak etmeyin," oluyor. Endişeli baba, nemli gözlerle, hareket eden otobüsün arkasından el sallıyor.

İki gün sonra baba, telaşlı bakışlar ve heyecanlı adımlarla terminale geliyor. "Oğlumu Taksim'den Galatasaray Lisesi'ne götüren şahsın kim olduğunu öğrenmek istiyorum," diyor.

İstanbul terminalimizi arayıp soruyoruz; fakat ilginçtir ki arkadaşlarımız bize bu şahsın kim olduğunu söylemek istemiyorlar.

Babanın telefon numarasını alıp ona sonucu bildireceğimizi söylediğimizde ise daha fazla dayanamayan baba gözyaşları içinde anlatmaya başlıyor.

"Yahu kardeşim, o kişi kimse, oğlumla beraber idareye gitmiş. Kayıt işlemlerini tek tek tamamlatmış. Bavulunu taşımış, teslim edilen eşyaları almış. Sonra yatakhanede onun çarşafını sermiş, nevresimini takmış, dolabını yerleştirmiş." Baba hıçkırarak anlatmaya devam ediyor.

"Ben ya da annesi gitseydik biz de aynısını yapardık," diyor. Derin bir “oh” çekiyoruz. Oysa ki hiç de alışık olmadığımız bir şikâyet dinleyeceğiz korkusunu yaşıyorduk…

Bu kez daha ısrarlı bir biçimde çocuğu okula götüren şahsın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Epey uğraştan sonra da hayretle öğreniyoruz kim olduğunu.

 Çocuğu Galatasaray Lisesi'ne götüren şahıs Nevzat Hüseyin Pekuysal… Şirketin sahibi.

Yıllar sonra kendisine "Nevzat Bey, bu olayı anımsıyor musunuz?" diye sorduğumuzda, gözleri doluyor ve insanın içine işleyen bakışlarını üzerimizde gezdiriyor.

"O baba bana dünyadaki en değerli şeyini, oğlunu emanet etmiş. Ben bu emaneti başkasına nasıl emanet edebilirdim ki?" diyor.

(Alıntı)