Şubat 11, 2023

BİR İNSAN VE BİR İLÇE SALİH GÜN VE TAVŞANCIL

Dostlarım videonun tamamını ekliyorum. Yazısı da aşağıda. Böyle vatansever insanlarımız, yöneticilerimiz var, vardı, var olacaklar.  Nurlarda uyu Salih Gün



Salih Gün 1946 yılında Kocaeli’ne bağlı Dilovası bölgesinde bulunan Tavşancıl’da dünyaya geldi. İlkokul mezunu olup sonraki eğitim sürecini okullarda olmasa bile kendi kendine geliştirip siyasete atıldı. 1989 ve 1994 yerel seçimlerinde doğup yaşadığı beldesinde Sosyal Demokrat Halkçı partiden Belediye Başkanı seçildi. 1999 yılında ise 22. Dönem Cumhuriyet Halk partisinden milletvekili seçilmişti fakat bu yazının konusu o değil.

Belediye başkanı seçildiğinde ilk yaptığı işlerden biri beldenin imar planını gözden geçirip deprem riski olan bir bölgede olması sebebiyle en yüksek 3 katı olan imar planı hazırladı.

Hazırlanan bu imar planı halk arasında tepkiyle karşılandı. Çok olumlu bulanlar olduğu kadar “Buna ne gerek vardı” diyenler de çoğunluktaydı. Hele ki en yakın akrabalarından en yakın arkadaşlarına kadar kendisine küsenler bile olmuştu. İstemeyen ve karşı çıkanların hepsi Tavşancıl’ın köy gibi kaldığından rahatsız olduklarına değiniyorlardı. Tüm şikâyet ve karşı çıkmalarına rağmen Salih Gün beldenin fay hattı üzerinde olduğunu hatırlatıp 3 katta ısrar etti.

17 Ağustos 1999 gece yarısı saat 03.02’de yer sallandı. Kocaeli Gölcük merkezli deprem Richter ölçeğine göre 7.4 olarak belirlenmişti. Ankara’dan Edirne’ye kadar etkisi hissedilen depremde resmi rakamlara göre 17480 kişi hayatını kaybetti. 23781 kişi yaralanmış, 500’den fazla kişi sakat kalmıştı. Toplamda 350 bin bina hasar görmüştü. Bu rakamlar daha sonraki Meclis araştırması raporlarına göre 18,500 kişinin öldüğü 50,000 kişinin yaralandığı şekliyle kayıtlara geçmişti. Bu deprem sırasında 16 milyon kişi değişik düzeylerde depremden etkilenmişti.

O gün o depremin gerçekleştiği sıralarda Salih Gün’ün belediye başkanlığı yaptığı belde olan Tavşancıl’da bırakın tek bir kişinin ölmesi, tek bir kişinin bile burnu kanamamış, hiç kimse yaralanmamış, hiçbir bina hasar görmemişti.

Tek sebep; akıllı, sorumluluk ve liyakat sahibi bir belediye başkanının, fizik kurallarını dikkate alarak bilimsel bir şekilde imar planını uygulamaya koyması idi.

Sedat Karadayı

Şubat 08, 2023

Dört Bin Yıl Önce Uygulanan Hammurabi Kanunlarından Bazıları



Bu kanunlar, babil kralı hammurabi tarafından m.ö. 18 yüzyılda mezopotamya'da uygulanmış gelmiş geçmiş en sert kanunlardir. kanunlar kısasa kısas mantığına dayanır.  Hammurabi, kendisine bu yasaları yazdıranın Tanrı Şamaş olduğunu bildirir. Dişe diş göze göz' şeklinde suçu işleyen kişiye aynı etkide ceza verilmekteydi. 282 maddeden oluşmaktadır. Oldukça katı kuralları vardır. Bazılarını aşağıya ekledim.


1. Bir yargıç hatalı karar verir ve bu ortaya çıkarsa davada kendisi tarafından belirlenen cezanın 12 katını öder ve bir daha yargıçlık yapamaz. (Madde 5)


2. Bir kimse tanık ya da yazılı anlaşma yokken başka birinden canlı, cansız herhangi bir şey kiralar ya da satın alırsa hırsız addolunur ve ölümle cezalandırılır. (Madde 7)


3. Bir ev soyulur ve soyguncu yakalanmaz ve soyulan kişi zararını yemin ederek söylerse soygunun gerçekleştiği mekanın sahibi olan kişi ya da topluluk çalınan malları tazmin eder. (Madde 23)


4. Bir evde yangın çıkar ve yangını söndürmeye gelen bir kimse ev sahibinin malını alırsa kendisi de aynı ateşe atılır. (Madde 25)


5. Bir kimse işlemek üzere bir tarlayı teslim alır ve o tarladan hiçbir mahsul elde edemezse bu onun tarlada çalışmadığını ispatlar ve bu yüzden o komşusunun yetiştirdiği kadar tahılı tarla sahibine vermelidir. (Madde 42)


6. Bir kimse borçlanmışsa ve fırtınadan, hasatın başarısızlığından ya da susuzluktan tahıllar büyümemişse o yıl alacaklısına tahıl vermesi gerekmez. Borç tabletini suda yıkar ve o yıl için hiçbir kira ödemez. (Madde 48)


7. Mallarını kaybetmemiş biri kaybettiğini belirtiyor ve Tanrı huzurunda mallarını kaybettiğini miktarı ile birlikte iddia ediyorsa kaybettiğini iddia ettiği bütün malları tazmin edilir. (Madde 126)


8. Bir adam bir kadını eş olarak alır; ancak, aralarında herhangi bir ilişki söz konusu olmazsa bu kadın o adamın karısı olmaz. (Madde 128)


9. Bir adamın karısının başka bir adam ile dedikodusu çıkarsa; ancak kadın diğer adamla uyurken yakalanmazsa dahi kadın kocası için nehre atılır. (Madde 132)


10.Bir kadın başka bir adamın hesabına her ikisinin de eşlerini öldürürse suça katılan her iki kişi de kazığa oturtulur. (Madde 153)


11. Bir inşaatçı herhangi bir kişi için bir bina inşa eder, bu bina uygunsuz olarak yapılıp çöker ve ev sahibi ölürse inşaatı yapan da öldürülür. (Madde 229)


12. Bir doktor hastada derin bir yarık açarsa ve hastayı öldürürse ya da bıçak ile bir tümörü açar, gözü keserse doktorun eli kesilir. (Madde 218)


13. Bir adam doğuştan özgür ve hamile bir kadına saldırırsa ve kadın ölürse katilin kızı öldürülür. (Madde 210)


14. Bir oğul babasına vurursa onun elleri balta ile kesilir. (Madde 195)

15. Bir kadın meyhaneci içilen içkinin bedeli olarak brüt ağırlığına göre mısır kabul etmez ve para alırsa içki için aldığı para mısırın değerinden daha az ise tutuklanır ve suya atılır. (Madde 108)


16.Bir kimse bir eve delik açarsa o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür. (Madde 21)









Şubat 03, 2023

Benim adım TÜRKİYE

 

😔1978 yılında Balıkesir İstasyonunda elinde bir torba, garip kıyafetli bir ihtiyar iner. 

İstasyon önündeki taksilerden birine sorar: - “Oğlum, beni Üçpınar köyüne götürü müsün?

- “Götürem amca, bin arabaya!”

Şoför oraya doğru arabayı sürerken 

Toygar Tepe’ye geldiklerinde adam 

- Dur..!” der. 

Dururlar. 

Adam taksiden iner,

mezarlığa girer, 

bir ağaca sarılır. 

Biraz sonra gelir.

- “Tamam oğlum, burası bizim köy. 

Bu ağaç Hacı Abdullah’ın çetlemiği (çitlembik). 

Tanıdım.

Giderler. Taksi köy kahvesi önünde durur. Adam iner kahveye girer.

Yaşlı adam bir yere oturur. 

Hiç konuşmadan kahvedekilerin yüzlerine defalarca dikkatle bakar. 

Kahvedekilerden birisi muhtara gider, kahveye garip bir ihtiyarın geldiğini, hiç konuşmadan herkesin yüzlerine baktığını söyler.

Muhtar hemen kahveye gelir. İhtiyar adama:

- “Amca, sen birini mi arıyorsun? 

Sen kimsin? Nerelisin?”

- “Kimseyi aramıyorum oğlum ben de bu köydenim.”

- “Amca, ben yirmi senedir bu köyde muhtarlık yapıyorum. Seni tanımıyorum. Kimlerdensin sen?”

- “Çok oldu oğlum. Beni ancak ihtiyarlar tanır. Onları çağırır mısın?”

Biraz sonra köyün bütün ihtiyarları kahveye toplanır. 

Ama kimse geleni tanımamıştır. 

İhtiyar sormaya başlar: 

- “Süleyman Çavuş?”,

- “Öldü...”, 

- “Recep?..”, 

- “Öldü..”, 

- “Koca Salih?..”, 

-Öldü...”, 

- “Topal Murat?..”,

- “Öldü...”,

- Eyüp Çavuş..?..”, 

yaşlı bir adam yavaşça ayağa kalkar. 

- “Eyüp Çavuş benim..”

Bakar... 

Bakar... 

Bakar.. 

Sonra birden gelen misafire sarılır. 

- “Muhammet (Remzi), sen misin? 

Sen misin be? 

Nerede kaldın bunca zamandır?.. Nerelerdeydin be?..”

Eyüp Çavuş tanımıştır geleni.

Anlatır. 

Çanakkale Cephesinde harp 1916 yılı başında bitince, 

Gazze Cephesine götürülür. 

Orada yaralanınca, Halep’de Askerî Hastanesinde tedavi edilirken İngilizler gelir. 

Halepliler; 

“Bunlar bizim insanlarımız. İngiliz gâvuru, bunlara eziyet eder.” 

Diyerek yaralıları hastaneden kaçırıp evlerine götürürler. 

1918 de olan bu olayın üzerinden yıllar geçer. Bir türlü gelemez bizim askerler. 

Üçpınarlı Muhammet de orada kalır. 

Evlenir, çocukları olur...

Ama vatan hasretiyle harıl harıl yanmaktadır. Ancak altmış dört yıl sonra son bir kere daha vatanını görmek arzusu ile Balıkesir’e Üçpınar’a gelmiştir. 

Son bir kere daha görmek için...

Sorar; 

- “Bizimkilere ne oldu?..

Yaşayan var mı?..

“Ne olacak bunca zaman, 

anan öldü. 

Baban öldü. 

Abin öldü. 

Ablan öldü. 

Amcan öldü, 

Dayın öldü. 

Karın öldü. 

Ama kızın sağ...”

- “Neeee? Kızım sağ mı? Aaah benim bir de kızım vardı. 

Ben gittiğimde on beş günlüktü. 

Nerede benim kızım şimdi?..”

- “Ama kızım beni tanımaz ki?..”

- “Bekle... 

Ben söyleyip geleyim.”

Gider... 

Hatça Teyze avluda leğende çamaşır yıkamaktadır. 

Eyüp Çavuş telaş içinde avluya girince; 

- “Hayrola Eyüp Dayı, 

Ne var?..”

- “Hatça kızım, 

sana müjdeli bir haberim var.

Baban geldi... 

Baban sağ...”

Hatça Teyze; 

- “Iıııııh.!” diyerek bayılır. 

Biraz sonra ayıltılınca; 

- “Eyüp Dayı, bu nerden çıktı ? 

Şimdiye kadar bana hep babamın şehit olduğunu söylediler ya?..”

- Kızım gelen baban... Ben tanıdım...”

- “Nerede babam?”

- “Kahvenin önünde.”

Hatça Teyze hemen fırlar. 

Eyüp Çavuş da arkasından çıkar. 

Gelen Muhammet (Remzi) Çavuş gelenleri görünce ;

o da koşarak karşılamaya gelir. 

Ama ikisi de birbirlerine yabancıdırlar. 

Öyle ya hayatın bin bir derdi ile gurbet ellerinde kalmış, bir kızı olduğunu unutmuş birisinin altmış dört yıl sonra yaşlı bir kadın karşısına çıkıyor ve onun kızı olduğu söyleniyor. 

Altmış dört yıl babasının öldüğü söylenen birisine de, karşısında duran ihtiyar adamın babası olduğu söyleniyor.

Karşı karşıya gelip garip bir şekilde birbirlerine bakıyorlar.

Biraz sonra Eyüp Çavuş: 

- “Kızım Hatça, 

bu senin baban... 

Ben kendimden nasıl eminsem, 

bu adamın senin baban olduğundan eminim...

Öp babanın elini !” der.

O gece Üçpınar Köyünde bayram yaşanır. 

Herkes bu yeni duydukları akrabalarını ziyarete gelirler.

Muhammet Çavuş on beş gün kadar, köyünde dolaşır. 

Tarlalara gider, tepelere çıkar.

On beş gün sonra kızına: 

- “Kızım, ben artık gidiyorum.” Der.

Kızı: 

- “Baba, nereye gidiyorsun? 

Bu gördüğün her şey senin ya”...

- “Hayır kızım,

Ben artık Halepliyim...

Orada kardeşlerin var. Bir oğlum, 

bir kızım var. 

Ben sadece bir kere daha yurdumu, vatanımı ölmeden önce bir kere daha görmek için geldim.” Der ve ertesi gün gider.

Ertesi yıl gene gelir. 

Bu sefer oğlunu ve kızını da getirmiştir.

Oğlu Halep’te inşaat mühendisi imiş. 

Onun adını da

“Muhammed Remzi”

koymuş. 

Kahvede kendisine sormuşlar. 

- “Senin adın Muhammed. Ama oğluna neden kendi adını verdin?”

- “Ben vatan hasreti ile yıllardır o kadar yandım ki, 

ben ölmeden vatanıma kavuşamazsam, 

adımı hiç değilse oğlum götürsün vatanıma diye kendi adımı verdim ona da...”

Kızının adını ne koymuş biliyor musunuz ?.. 

O altmış dört yıl hasretini çektiğinin adını koymuş. 

Dünyanın en güzel adını koymuş. 

Kızının adı ;

TÜRKİYE” !..

Türkiye, bu yıl 82 yaşına bastı.

Fotoğrafta Türkiye,

3 torunu ile görünüyor.🙏💖

Şubat 01, 2023

DOMATES, BİBER, PATLICAN..!


 Sene 1968 BarışManço henüz 25 yaşında. 

Bir kızla tanışmış, çok sevmiş , evlenme teklifi edecekmiş.. Kızı evine çağırmış, bir sürü hazırlık yapmış falan, ama açılmak için cesaretini kolay kolay toplayamıyormuş. Öyle havadan sudan konuşmuşlar.

Barış Manço tam cesaretini toplamış lafa;

"Ben" diye girmiş, ama o da ne..! 

Sokaktan geçen bir seyyar satıcı başlamış bağırmaya “DOMATES, BİBER, PATLICAN..!”

Bu sesten sonra zaten cesaretini zar zor toplayan Barış Manço dikkatini bir anda kaybetmiş ve bir türlü konuşamamış. 

Kız da "senin gibi iki lafı bir araya getiremeyen bir adamla beraber olamam" demiş. 

Barış Manço'da bu olaydan 20 yıl sonra,

“Domates biber patlıcan " şarkısını çıkartmış. 

Şarkının sözleride aslında bu olayı anlatıyor;

Oysa bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim.

Senin için çarpan şu kalbi gör istemiştim.

Tam elini tutmak üzereyken, 

Aşkımı itiraf edecekken,

Sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyam.

Domates biber patlıcan

Bir anda bütün dünyam karardı

Bu sesle sokaklar yankılandı 

Domates biber patlıcan…

Sadece albümleri ve sempatik kişiliğiyle değil, aynı zamanda kültürü ve kıtalar arası yolculuklarıyla da bir Dünya starı olmayı başaran BarışManço’yu sevgi, saygı, rahmet, ve özlemle anıyoruz.

Doğum tarihi; 2 Ocak 1943, Üsküdar, İstanbul, 

Ölüm tarihi; 1 Şubat 1999, Kadıköy, İstanbul