Şubat 19, 2023

1916 senesinde 19 yaşında genç bir delikanlı…

 

💫1916 senesinde 19 yaşında genç bir delikanlı Erenköy’de yürümektedir. Talimgah denilen yerde bir kalabalık fark eder. 

Kalabalığa yanaştıkça bir müzisyenin enstrümanından yükselen melodiyi duyumsar. Yaklaşır. Delikanlı, enstrümandan yükselen tınıya gözlerini kapatarak huşu içinde bir süre zevkle dinleyerek eşlik eder. 

Gözlerini açıp da kalabalığın önüne ilerleyince o cânım melodiyi çıkaranın yere bağdaş kuran bir müzisyen olduğunu fark eder...

 Müzisyen pistir, perişandır, berduştur. Genç delikanlı evsiz diye düşündüğü bu adamcağıza acır gözlerle bakar. Garipser de hani biraz… 

Öyle ya böyle berduş bir adam nasıl olur da bu kadar güzel ezgiler çıkarabilir…

Delikanlı birkaç gün sonra aynı yol üzerinden geçerken görür o müzisyeni. Her ne kadar giyim - kuşamından, küfürbaz halinden rahatsız olsa da acıdığı için o müzisyene para vermek ister. 

Müzisyen işte kendisine para vermeye yeltenen gence; “Haydi oğlum, git işine! Bak benim mataram rakı dolu. Vereceğin bu parayla git de akşama birkaç kadeh iç keyiflen. Benim paraya ihtiyacım yok” der.

Utanır birden genç. 

Müzisyen devam eder; “Utanma! Utandıkça rahat yaşayamazsın.” 

Kıyafetlerini göstererek “Görmüyor musun ben kimseden utanıyor muyum! Başkaları benim bu halimden utansın!” 

💫Delikanlı neye uğradığını şaşırır. Tokat gibidir adamcağızın lakırdıları… 

Eve gider düşünür uzun uzun… 

Acıdığı adamın kendisine böyle bir karşılık vereceğini hiç düşünmemiştir. 

Aradan zaman geçer. Delikanlı bu adamcağızı İstanbul’un münferit yerlerinde kah işkembecide, kah kuytu meyhanelerde, kah Yenicami arkasında, kah Çemberlitaş’ta görür… 

Hatta bir arada Ali Emiri’nin Kütüphanesi’nden kitap okurken görmüştür ki şaşkınlığı katbekat artmıştır. 

 Delikanlı, edebiyata heveslidir, bir şiir karalar o müzisyen için… 

Dönemin mecmualarının birinde “Dehâyi Mensi” diğer bir deyişle “unutulan deha” ismiyle bu müzisyeni kaleme alır. 

Sonra kulağına gider bu müzisyenin. “Kim yazdı bunu?” diye sorar soruşturur; sonunda bulur ve bu şiiri yazan gençle tanışmak ister. 

Buluşurlar, o an müzisyen anlar ki vakti zamanında kendisine acıdığı için para vermek isteyen genç tam karşısındadır. 

Şiiri pek beğendiğini, duygulandığını söyler. Akabinde bu delikanlı ile müzisyen arasında sıkı bir dostluk başlar. 

 Müzisyen son döneminde inzivaya çekilir, kimseyle görüşmez. Üstü başı kirlidir ama çevresindeki insanların ruhları daha kirli. Küser hayata, küser insanlara… 

Çok değil, bir süre sonra da göçer gider bu dünyadan…

 Delikanlı sevdiği bu müzisyenin öldüğünü duyunca çok üzülür. 

Arkadaşı Fuad Şinasi bir kağıt verir delikanlıya… “Nedir bu?” diye sorar delikanlı. 

Şinasi “Müzisyenin son şiiri” der. Okur delikanlı; 

Artık yaşam için yetişir bunca kırgınlık,

Dinlenmek isterim ki kader yorgunuyum

Artık vücudu boş, gönlü boş, düşü boş,

Dünyada şimdi ben de bir fazla ağırlığım” 

💫Aklına düşer işte o gün; acıdığı için para vermek istediği müzisyenin o yanıtı; “Utanma! Utandıkça rahat yaşayamazsın” 

Bu mısra destur olur delikanlı için, hayatını ona göre yaşar. Utanılacak işler yapmaz. Büyük görev üstlenir ilerleyen senelerde. 

Ama sonu da o müzisyen gibi olur. Ha, ne mi olur? Haksızlığa uğrar, yaptığı o büyük işlerden el çektirilir, memleket için açtığı okullar kapatılır. O da inzivaya çekilir, çünkü çevresi pistir ve malum son… O da göçer gider bu dünyadan.🥺

 “Müzisyen” diye anlattığım kişi şu bizim Neyzen Tevfik’tir. 

Ona acıdığı için para vermek isteyen delikanlı ise Köy Enstitüleri’nin açılmasını sağlayan, klasikleri dilimize çeviren, en uzun Milli Eğitim Bakanlığı yapmış “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” Hasan Ali Yücel’dir...

Alıntı....

Şubat 16, 2023

Yaralı tepeden tırnağa herkes yaralı

Bazı günler bazı şarkıları defalarca dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum…

Bu günde bu şarkı😔


Ne zaman canın yansa bu kadar derindenSanırsın mümkün değil bir daha üzülmenNe inat ne gözü kara ne dayanıklı yürekAcıyor aynı yerden her şeye rağmen
Ne akıl kar ediyor ne fikir o sıradaBiliyorsun geçiyor zamanla ama ne fayda
Yaralı tepeden tırnağa herkes yaralıAlışılmıyor acıya, yok kaidesi kuralıKanayıp, ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeniNe gelen anladı ne giden olanı biteni
Adıyorum aşka geri kalanımıSuya söyledim gitti en son yalanımıAşkın da en hesapsız kitapsız olanınıYaşamazsam kara kaplıya kaydedin beni

Şubat 14, 2023

Adam uzun yıllar devesiyle taşımacılık yapmış.

 

Yaşlanan deve yolun sonuna gelmiş. 

Artık öleceğini anlayınca:
— Sahibimi çağırın da helallik vereyim, demiş.
Devenin sahibi:
— Ne hakkı varmış ki ben de? demiş. 
Demiş ama yine de merak etmiş. 
Dayanamayıp devesinin yanına gitmiş.
— Ne hakkın var ki ben de? demiş.
Deve:
— Öyle deme! 
İlk olarak; benim taşıma gücüm belliyken, sen bunun iki katı çuval yüklerdin bana. 
Bu hakkımı helal ediyorum sana.
— İkinci olarak; benim günlük 10 kg yiyeceğe ihtiyacım varken, sen hep 8 kg verir kalanı vermezdin. 
Bu hakkımı da helal ediyorum. 
— Ayrıca; üç günlük yolu iki günde gitmem için sopayla döverdin beni. 
Bu hakkımı da helal ediyorum. 
— Dahası; bir de yavrum olmuştu. 
Onu kesmiş, misafirlerinle bir güzel yemiştiniz. 
Bu hakkımı da helal ediyorum. 
— Amma bir hakkım var ki, onu sana asla helal etmeyeceğim. 
Mahşerde bunu senden soracağım.
Sahibi merakla sormuş. 
— Nedir o? 
— Her seferinde her yolu en iyi ben bildiğim halde, tüm yükü de ben taşıdığım halde, yularımı bir eşeğe verirdin. 
Beni bir eşeğe mahkum ederdin ya, işte bu hakkımı asla helal etmeyeceğim!

Düşünülmesi, ibret alınması ve ehil olmayan, liyakatsız eşeklere hiç bir makamın, değerin ve emanetin teslim edilmemesi dileğiyle.

Şubat 11, 2023

BİR İNSAN VE BİR İLÇE SALİH GÜN VE TAVŞANCIL

Dostlarım videonun tamamını ekliyorum. Yazısı da aşağıda. Böyle vatansever insanlarımız, yöneticilerimiz var, vardı, var olacaklar.  Nurlarda uyu Salih Gün



Salih Gün 1946 yılında Kocaeli’ne bağlı Dilovası bölgesinde bulunan Tavşancıl’da dünyaya geldi. İlkokul mezunu olup sonraki eğitim sürecini okullarda olmasa bile kendi kendine geliştirip siyasete atıldı. 1989 ve 1994 yerel seçimlerinde doğup yaşadığı beldesinde Sosyal Demokrat Halkçı partiden Belediye Başkanı seçildi. 1999 yılında ise 22. Dönem Cumhuriyet Halk partisinden milletvekili seçilmişti fakat bu yazının konusu o değil.

Belediye başkanı seçildiğinde ilk yaptığı işlerden biri beldenin imar planını gözden geçirip deprem riski olan bir bölgede olması sebebiyle en yüksek 3 katı olan imar planı hazırladı.

Hazırlanan bu imar planı halk arasında tepkiyle karşılandı. Çok olumlu bulanlar olduğu kadar “Buna ne gerek vardı” diyenler de çoğunluktaydı. Hele ki en yakın akrabalarından en yakın arkadaşlarına kadar kendisine küsenler bile olmuştu. İstemeyen ve karşı çıkanların hepsi Tavşancıl’ın köy gibi kaldığından rahatsız olduklarına değiniyorlardı. Tüm şikâyet ve karşı çıkmalarına rağmen Salih Gün beldenin fay hattı üzerinde olduğunu hatırlatıp 3 katta ısrar etti.

17 Ağustos 1999 gece yarısı saat 03.02’de yer sallandı. Kocaeli Gölcük merkezli deprem Richter ölçeğine göre 7.4 olarak belirlenmişti. Ankara’dan Edirne’ye kadar etkisi hissedilen depremde resmi rakamlara göre 17480 kişi hayatını kaybetti. 23781 kişi yaralanmış, 500’den fazla kişi sakat kalmıştı. Toplamda 350 bin bina hasar görmüştü. Bu rakamlar daha sonraki Meclis araştırması raporlarına göre 18,500 kişinin öldüğü 50,000 kişinin yaralandığı şekliyle kayıtlara geçmişti. Bu deprem sırasında 16 milyon kişi değişik düzeylerde depremden etkilenmişti.

O gün o depremin gerçekleştiği sıralarda Salih Gün’ün belediye başkanlığı yaptığı belde olan Tavşancıl’da bırakın tek bir kişinin ölmesi, tek bir kişinin bile burnu kanamamış, hiç kimse yaralanmamış, hiçbir bina hasar görmemişti.

Tek sebep; akıllı, sorumluluk ve liyakat sahibi bir belediye başkanının, fizik kurallarını dikkate alarak bilimsel bir şekilde imar planını uygulamaya koyması idi.

Sedat Karadayı