Mayıs 01, 2023

Tamirci Çırağı

Merhaba Dostlarım;

Bu gün 1 Mayıs

Ben işçi geliniyim.. Bir ömür tek servetleri ‘iyi evlat’ yetiştirmek olan bir ailenin gelini. 

Kimsenin kimseyi ezmediği,  HAKkın  bir lütuf olarak değil de insana yakışan olarak verildiği, şu kısacık ömürde gelirin tüm emekçilere eşit olarak dağıtıldığı ve en çokta GENÇLERİMİZİN mutlu olduğu bir ülke istiyoruz. 

Cem Karaca’nın şarkısındaki ‘Tamirci Çırağı’nın da mutlu olduğu bir ülke…🌷



Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar

Ümit gönlumun ekmeği kumar ha kumar kumar 

Elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları

nerelere gizlesin şu avucun nasırları

Otomobili tamire geldi dun bizim tamirhaneye

Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye

Ayağında uzun etek dalga dalga saçları

Ustam seslendı uzaktan oğlum al takımları

Bir romanda okumuştum buna benzer bir seyi

Killi parlak kağıt kaplı pahalı bır kıtaptı

Ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız

Yine böyle bir durumda tamirci cırağına

Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları

Arkası puslu aynamda taradım saclarımı

Gelecekti bugün geri arabayı almaya

O romandaki hayali belki gercek yapmaya

Durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan 

Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan

Arabanın kapısını açtım açtım girsin içeri

Kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri

Çekti gitti arabayla eksozuna boguldum

Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır dogruldum

Ustam geldı sırtıma vurdu unut dedı romanları

İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları


Nisan 25, 2023

Zalimliğiyle ünlü bir Kral

 

Zalimliğiyle ünlü bir Kral, idam cezası verdiği iki mahkumdan birinin canını kendisini çok eğlendirecek bir yolla bağışlamak ister.

Sonra iki darağacı kudurur ve mahkumlardan ikisine de, omuzlarına basacakları, ve güvenebilecekleri birer kişi çağırmalarını ister.

Bir taraftanda ülkenin bilge kişisini de kendince sınamak istemiştir.

Bu yüzden herşey hazır olduğunda yanıbaşına oturtmuştur yaşlı bilgeyi.

Sonrasında mahkumlar kendi seçimleri ve istekleriyle çağırdıkları kişilerin omuzlarına basar ve boyunlarına ipler geçirilir...

Mahkumkardan biri çok güçlü kuvvetli birini çağırmıştır.Diğeri ise kendisinden daha cılız olan arkadaşını çağırmıştır ve onun omuzlarına basmaktadır.

Kral tam o anda sorar yaşlı bilgeye. 

- "Hadi şimdi göster hünerini.Sence önce kim yıkılacak?

Güçlü olanmı? Yoksa şu cılız olanmı?" 

- Yaşlı bilge kendinden emin cevap verir.

-"Güçlü olan çok sürmez yıkılır efendim.Diğer cılız olan ise ölse yıkılmaz.Cılız olanın omuzlarına basan mahkum canını kurtaracaktır.-"

İki saatlik çok çekişmeli geçen ölüm kalım savaşında, güçlü adam yıkılıverir en sonunda.Ve onun omuzlarına basan mahkum darağacında can verir.

Kral şaşkın bir halde sorar yaşlı bilgeye.

-"Nasıl oldu da şu cılız adamın galip geleceğini bildin? Sen gerçek bir bilgesin-"

Yaşlı bilge yerinden kalkmış sevinç içinde arkadaşına sarılan ve canını kurtaran mahkuma bakar ve Kral'a şöyle der.

-"Bunu bilmemin bilge olmakla alakası yoktur.

İki mahkum darağacına çıkarılmadan önce onları dikkatle izledim.Kendi istekleriyle çağırdıkları adamlar yanlarına geldiler.Biri çağırdığı güçlü adama bir kese altın verdi.Belliki parasıyla tutmuştu onu, canını kurtarabilmek için.

Bunun için o adamın güçlü vücudunun kâfi geleceğini düşünüyordu.

Diğeri ise uzun uzun sarıldı arkadaşına.Birlikte gözyaşı döktüler.Sonra o cılız adam yeminler etti arkadaşına.

Ölsem yıkılmam diye.

Gerçek birer arkadaş olduklarını anladım o anda... Ben sadece menfaat üzerine kurulan şeylerin çok uzun sürmeyeceğini bildim efendim... "

-Menfaat üzerine kurulan herşey, yıkılmaya mahkumdur...

Anonim

Alıntı

Zaman Algısını Tamamen Kaybetti

 

Bir Mağarada 500 Gün Boyunca Tek Başına Yaşayan Kadından "Hayatı Sorgulatan" Açıklama: Zaman Algısını Tamamen Kaybetti!

İspanyol atlet Beatriz Flamini, yerin 70 metre altındaki bir mağarada 500 gün boyunca tek başına yaşadı. Bu süreçte hissettikleri, bilim dünyasına insan psikolojisi hakkında önemli detaylar sunabilir.

İzolasyonun en uç noktasının bir insana nasıl hissettirdiğini göstermek için deneyimlerini not aldı. Ortaya çıkan sonuçlar, insanın zaman algısı için şaşırtıcı detaylara yer verdi.

En büyük detay ise aslında henüz mağaradan ilk çıkışında kendisini gösterdi. 12 Eylül’de mağaradan çıkan Flamini, bulunduğu yerden erken çıkarıldığını düşündü. Gazetecilere deneyimlerini anlatan Flamini, mağarada sadece 160-170 gün kadar kaldığını sandığını paylaştı. Fakat 500 günün tamamını doldurmuştu.

Flamini, mağarada kaldığı süre boyunca kendi yaşamını kendi elleriyle sürdürdü. İstediği şeyi istediği zaman yedi, istediği zaman uyudu, istediği zaman resim çizdi… Peki, zaman algısını nasıl yitirdi?

Zamanın ilerleyişini hissederken rol oynayan etmenler yalnızca Güneş’in doğumu ve batımıyla sınırlı değil. Hissettiğimiz duygular ve etrafımızdaki değişiklikler de zaman algımıza büyük ölçüde destek oluyor.

Ayrıca yaşadığınız anılar ve bu anıların ne kadar süreyi kapsadığı da kendi biyolojinizde bir zaman algısı oluşması için temelleri atıyor. Bir olayın ‘x’ süre boyunca süreceğini biliyor, etrafımızdaki her bir etmenle bu sürenin tutarlılığını devamlı değiştirebiliyoruz.

Hiçbir insanla konuşmadığınız, istediğiniz her şeyi istediğiniz an yaptığınız, gündemi takip etmediğiniz, ‘bugün şunu yapacağım’ demediğiniz bir ortamda kalırsanız, beyniniz artık zaman kavramını unutmaya başlıyor.

Peki Flamini bu deneyi neden yaptı?

50 yaşındaki Flamini, insan zihninin ve vücudunun aşırı yalnızlıkla nasıl başa çıktığı hakkında daha fazla şey öğrenmek ve bilim dünyasına katkıda bulunmak istedi. Elbette bu deneyini tek başına da gerçekleştirmedi.

Famini, deney boyunca Almaria, Granada ve Murcia Üniversitelerinden bilim insanları tarafından takip edildi. Ara sıra kendisiyle iletişim kuruldu. Flamini'nin notları henüz paylaşılmadı.

Alıntı-Cenk Cengiz

Nisan 17, 2023

insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?”

 

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra da öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.