Mayıs 23, 2023

İste o ‘Kadınım’ bu kadın

 

🥀; Tanju Okan kariyerinin zirvesi diyebileceğimiz çağlarda Zerrin adında genç bir kadına aşık olur. Çok sever, delicesine derler ya işte öyle, Zerrin ülkenin önde gelen, kalburüstü ailelerinden birinin kızıdır. 

Aile bu ilişkiyi hiçbir zaman onaylamaz. Tanju ve Zerrin ailenin karşı çıkmasından dolayı görüşemez hale gelir. Okan kendini dağıtmaya, içkiyle arkadaşlığını ilerletmeye başlar. İlişkilerini gizlice yaşamaya çalışan çiftin bu halini fark eden aile, Zerrin’i Amerika’ya gönderme kararı alır. 

Tanju Okan haberi alır almaz Zerrin’in evinin önünde adeta nöbet tutmaya başlar ama evin bir arka kapısı olduğundan habersizdir. Aile Zerrin’i o kapıdan kaçırarak gönderir, Tanju o denli sevdiği sevgilisini son bir kez göremez. 

Bu olaydan sonra Tanju Okan’ın alkolle arkadaşlığı derin bir dostluğa dönüşür. O dönem eşinden yeni ayrılmış olan Mehmet Teoman da Tanju Okan’a her gün eşlik etmektedir. 

Bir gün eve döndüklerinde plakların içinden Reggiani’nin plağını seçip pikaba yerleştirdiğinde ise büyülü anlar yaşanmaya başlar. 

Tanju’nun o dönemki ruh halinden ilham alan dostu bir anda Kadınım’ı yazmaya başlar. Sabaha karşı şarkıyı yazmayı bitiren Teoman, o heyecanla Tanju’yu hemen kaldırıp okumasını ister. Tanju Okan şarkıyı okuduğu andan sonra şarkı, üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan kayda alınır ve ruhları titreten unutulmaz şarkı “kadınım” böyle hayat bulur.

Bugüne kadar bu hikayeyi hiçbir zaman bu finalle anlatmamıştım. Çünkü bu kadar acıklı bir ayrılık hikayesinden daha acıklı olan, başka ellerle bitirilmeye çalışılan bir aşkın yıllar sonra kendi mensupları tarafından bitirilmesinin bende bıraktığı hüzündür.

Bu ayrılıktan 2 sene sonra aşıklar tüm engelleri aşarak bir araya gelip, evlenirler. Tanju Okan yeniden aşkıyla bir arada olduğu için öyle mutluydu ki evlendiği gün gazetelere verdiği demeçte ‘Yeniden doğdum’ diyecektir. Ama ne acıdır bu evlilik sadece 14 ay sürer. 

Aramızdan ayrılışının 27. yılında Tanju Okan’ı saygı ile anıyorum.



Mayıs 16, 2023

LATİFE

 

Latife Hanım: 

Tanınmasın, rahatsız edilmesin diye, Atatürk'ün isteğiyle “Fatma Sadık” adıyla pasaport düzenlenmişti, yurtdışına giderken “Latife” kimliğini değil, “Fatma Sadık” kimliğini kullanıyordu.

Konser, tiyatro kaçırmazdı.

Kenter Tiyatrosu'ndan sezonluk koltuk alırdı.

Beyoğlu'na sinemaya giderdi.

Yemesine içmesine dikkat ederdi, hiçbir yaşında kilo almadı.

Saçını boyamadı, bembeyaz saçları gür ve ışıl ışıldı.

Topuz yapardı, daima fildişi tarağıyla tuttururdu.

Müthiş kütüphanesi vardı.

Shakespeare, Goethe, Schiller, Corneille, orijinalinden okurdu.

Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, ezbere bilirdi.

50 yaşından sonra Rusça öğrendi, Puşkin hayranıydı.

Emektar Rum kadın hizmetlisi vardı.

İrfan hanım adında aşçısı vardı.

Şoför kullanmazdı, taksiyle dolaşırdı.

Göğüs kanseri oldu.

1975 yılında 76 yaşındayken gözlerini yumdu.

Devlet töreni yapılmadı.

Tabutuna Türk Bayrağı örtüldü.

Cenaze namazı Teşvikiye Camisi'nde kılındı, Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi.

Ziraat Bankası'nda ve Osmanlı Bankası'nda iki kasası vardı.

Bu kasalar, vefatından dört sene sonra açıldı.

Cumhuriyet tarihine ait belgeler mirasçıları tarafından Türk Tarih Kurumu'na verildi.

Özel eşyaları tasnif edilirken nikah yüzüğü çıktı.

Platindi.

İçinde “Latife 1339” yazıyordu.

Yüzüğü pembe bir kağıtla paketleyip, mücevher kutusuna koymuş, kutuyu da tülbentle sarmıştı.

Atatürk vefat ettiğinde de, özel eşyaları arasında incecik platin bir yüzük bulundu, şu anda Anıtkabir müzesinde yeralan o yüzüğün içinde “Gazi M. Kemal 1339” yazıyordu.

Ayrılırken yüzüklerini birbirlerine iade etmişlerdi.

Her ikisinin de ömürlerinin sonuna kadar sakladıkları nikah yüzükleri, İsmet İnönü'nün hediyesiydi.

Lozan'dan getirmişti.

Çünkü…Mustafa Kemal evlilik kararını kalbiyle vermişti ama, evlilik tarihini aklıyla belirlemişti.

Bir ay önce dünyayla masaya oturmuştuk, Lozan görüşmeleri başlamıştı, Lozan Antlaşması imzalanana kadar, tarihi satranç hamleleri altı yedi ay devam edecekti.

Latife'nin Batılı kadınlardan çok daha ileri seviyede eğitime sahip olması, müslüman Türk kadınları için “rol model” olması, Avrupa basınında çoook geniş yer buluyordu, müthiş sempati yaratıyordu.

Türkiye'deki dönüşümün vücut bulmuş haliydi.

Modern Türkiye'nin modern yüzüydü.

Ankara'ya yönelik algıyı değiştirmişti.

Hem uluslararası imajımızı güçlendirmiş, hem de Lozan'daki Türk heyetinin elini güçlendirmişti.

Nikah tarihi bu anlamda çok çok önemliydi.

Bana sorarsanız, Lozan Antlaşması'nın yazılmayan yönüdür bu.

Lozan Antlaşması, sadece Kurtuluş Savaşı'nın neticesi değildir.

Aynı zamanda, kadın-erkek eşitliğinin zaferidir.

Lozan Antlaşması, sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu değildir.

Kadınların eşit eğitim hakkıdır, medeni nikah hakkıdır, boşanma hakkıdır, velayet hakkıdır, miras hakkıdır, seçme hakkıdır, seçilme hakkıdır, meslek edinme hakkıdır, çalışma hayatına katılabilme özgürlüğüdür, eşit işe eşit ücret hakkıdır, kürtaj hakkıdır, gebeliği önleme hakkıdır, kızlık soyadını kullanma hakkıdır.

Lozan Antlaşması, kadınların kafesten peçeden kurtulmasının antlaşmasıdır, kadınların sokağa çıkabilme özgürlüğüdür, seyahat özgürlüğüdür, yanında erkek olmadan restorana, sinemaya, tiyatroya, konsere gidebilme özgürlüğüdür, sanatçı olabilme özgürlüğüdür, spor yapabilme özgürlüğüdür.

Lozan Antlaşması, kadınların artık bu topraklarda “ikinci sınıf insan olmadığının” belgesidir.

Bu yüzden… Neredeyse 100 yıl sonra, 2015 yılında, Avrupa'nın en köklü üniversitelerinden olan Viyana Üniversitesi “cinsiyet eşitliği” temasıyla küresel sergi açtı.

Dünya çapında değerlendirme yapıldı, dünya kadınlarına tarih boyunca “rol model” olmuş 36 kadın tespit edildi.

Büstleri üniversitenin avlusuna yerleştirildi.

Dünya çapındaki 36 öncü kadından biri, Latife'ydi.

Mecdelli Meryem, Marie Curie, Mileva Einstein, Frida Kahlo, Elisabeth Oppenheim, Sylvia Plath, Virginia Woolf, Josephine Baker, Maria Callas, Sara Baartman, Ana Mendieta, Hapşetsut, Janis Joplin, Sappho, Maria Montessori, Papstin Johanna, Gertrude Stein, Susan Sontag…

Uşşakizade Muammer beyin kızı Latife Hanım da onların arasındaydı.

Yılmaz Özdil

Mayıs 15, 2023

Ben sadece küçük bir kızken

 


When I was just a little girl,
– Ben sadece küçük bir kızken,
I asked my mother, “What will I be?
– Anneme sordum, ” ne olacağım?
Will I be pretty? Will I be rich?”
– Güzel olacak mıyım? Zengin olacak mıyım?”
Here’s what she said to me
– İşte bana söylediği şey
“Que sera, sera
– “Que sera, sera
Whatever will be, will be
– Ne olursa olsun, olacak
The future’s not ours to see
– Gelecek bizim değil
Que sera, sera
– Que sera, sera
What will be, will be”
– Ne olacak, ne olacak”

When I grew up and fell in love
– Büyüdüğümde ve aşık olduğumda
I asked my sweetheart, “What lies ahead?
– Sevgilime sordum, ” ileride ne var?
Will we have rainbows day after day?”
– Her geçen gün gökkuşağımız olacak mı?”
Here’s what my sweetheart said
– İşte sevgilim ne dedi
“Que sera, sera
– “Que sera, sera
Whatever will be, will be
– Ne olursa olsun, olacak
The future’s not ours to see
– Gelecek bizim değil

Que sera, sera
– Que sera, sera
What will be, will be”
– Ne olacak, ne olacak”
Now I have children of my own
– Şimdi kendi çocuklarım var
They ask their mother, “What will I be?”
– Annelerine soruyorlar, ” ben ne olacağım?”
Will I be handsome? Will I be rich?”
– Yakışıklı olacak mıyım? Zengin olacak mıyım?”
I tell them tenderly
– Onlara şefkatle söylüyorum
“Que sera, sera
– “Que sera, sera
Whatever will be, will be
– Ne olursa olsun, olacak

The future’s not ours to see
– Gelecek bizim değil
Que sera, sera
– Que sera, sera
What will be, will be
– Ne olacak, ne olacak
Que Sera, Sera!”




Mayıs 13, 2023

Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı...’

 

Şikago'da yaşayan ünlü Türk genetikçi Hande Özdinler'in annesinin vefatından sonra yazdığı hem bilimsel hem de duygusal yazısı

Annem vefat etti, onu yıkadık, pakladık, demir tabuta koyup Türkiye’ye uçakla getirdik. Oğlunun üstüne, eşinin yanına, toprağın içine sanki bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla bıraktık. Bir ömür bitti, annem gitti...

Ama annemin mitokondrisi bende kaldı. Benim hücremde, benim her hücremde annemin mitokondrisi var. Her nefes alışımda, her kalp atışımda, her elimi uzatışımda, her düşüncemin başlangıcında, ne için enerji harcıyorsa bu vücudum işte orda annemin mitokondrisi var. Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı...’

Enerji santrali, kaynağı anne

İnsanın başlangıcı olan o ilk iki hücrenin yumurta olanı büyük ve zengindir. İçinde bir hücrenin yaşaması, çoğalması, değişmesi için gerekli olan her şeye ve bir ömür gerekli olacak enerjiyi üretecek mitokondriye de sahiptir.

Mitokondri, hücreye enerji veren, canlı olmasının temelini sağlayan organeldir ve babadan değil, anneden gelir. Anne her çocuğuna enerjisini verir, enerji üretme mekanizmasını verir. Harcanan her enerji annenin çocuğuna verdiği mitokondriden gelir.

Dolayısıyla anneler vefat edebilir ama anneler ölmez!!! Biz farkında olmadan annelerimizi gizli bir şifre gibi her hücremizin içinde taşırız. Annemiz vefat etse de bize enerji vermeye devam eder. Ben bunu yazarken ve siz bunu okurken annelerimizin bizlere miras bıraktıkları mitokondrinin ürettiği enerjiyi kullandık farkında mısınız...☺️

Mitokondri hücre içindeki organellerin en karmaşık ve ilginç olanlarından biri. Kendine has DNAsı var, kendine özgü kişiliği var, kendisine has proteinleri var, çalışma mekanizması ve prensibi var. Hem enerji üretir hem hücreyi ölümlerden korur, bölünür, çoğalır, hücre içinde dolaşır, nerede enerji lazım oraya gider.

Hücre içinde sanki annemizmiş gibi çalışmaya biz ölünceye kadar devam eder. Ve her kadın mitokondrisini çocuğuna armağan eder, dolayısıyla hayat enerjisi anneden anneye geçer.

Bu yüzdendir ki kim nerden gelmiş, kim kimin atası diye insanlık tarihi araştırması yapıldığında erkeğe değil, kadına bakarlar. Analarımızın mitokondri DNA’sına, o DNA’nın nerelere gittiğine, kimlerden kimlere geçtiğine bakarak yaşam enerjisinin haritasını çıkararak bilirler kimiz ve nereden geldik...

Ben bugün laboratuvarımda mikroskopumun başında annemi düşünüyorum. 15 Ağustos sabahı vefat etti annem, elimden bir su tanesi gibi kayıp gitti...

Annem benim vefat etti ama ölmesi mümkün değil, çünkü mitokondrisi bende kaldı...