Haziran 17, 2023

Şair Nesimi

 

Nesimi, 14.yüzyılın ikinci yarısı ve 15.yüzyılın başlarında yaşamış Türk edebiyatı şairlerindendir. Seyyid Nesimi hakkında bilinenler rivayetlerle karışıktır. Kendisi ile ilgili kişisel bilgilere ancak Latifi, Aşık Çelebi ve Hasan Çelebi tezkirelerinden ulaşılabilmiştir. Ki o kaynaklarda bile doğum yeri, doğum tarihi, gerçek adı gibi bilgiler zaman zaman birbirini tutmamaktadır. Fakat bilinen ve birçok kaynakta söz edilen bir gerçek vardır ki o da Nesimi’nin derisinin yüzülerek öldürülmesidir.

Devrimci Bir Şair
Seyyid Nesimi’nin Türkçe ve Farsça olmak üzere iki divanı vardır. Günümüzde de kendisinden Divan edebiyatının Yunus Emre’si olarak bahsedilmektedir. O dönemlerde ise Nesimi’ye halk arasında seyyid denmesinin nedeni peygamber soyundan geldiğine inanılmasıydı. Belki de şiirlerinin dönemin diğer şairleri tarafından dikkate alınmasının nedenlerinden birisi de buydu. Ayrıca şiirlerinde herkesten farklı, coşkun ve korkusuz bir dil kullanıyordu. Aynı zamanda Nesimi, Hurufilik tarikatı halifelerindendi ve dar görüşlü, yanıltıcı dini düşünüşle mücadele ediyordu. Bu nedenle düşüncelerini şiirleriyle anlatmaktan çekinmiyor, diyar diyar dolaşıp insanlara şiirlerini ve düşüncelerini ulaştırıyordu. Onu diğer şairlerden ayıran en önemli özelliği de sonu derisinin yüzülmesine kadar gideceğini bilmesine rağmen inandığı davadan vazgeçmemesi ve ilahi aşk uğruna varlığını yok etmesidir.

Hurufilik Tarikatı
Hurufilik, izleri 17. asra kadar Anadolu ve Balkanlarda yayılan mistik ve felsefi bir akımdı. Kuran harflerinin gizemini çözmeyi ve varlık ile sayılar arasında bağlantılar kurmayı amaç edinmişlerdi. Nesimi de bu tarikata öyle bir bağlanmıştı ki mürşidinden daha çok onun adından bahsedilir olmuştu. Birçok insanı etkisi altında bırakıp kendisinden övgülerle bahsedenler olduğu gibi “zındık” diye bahsedenler de vardı. Bunun sebebi herkesin anlayabileceği düzeyde olmayan fikirleriydi. Örneğin Nesimi’ye ve bu tarikata göre Allah’ın zuhur ettiği yer insanın yüzüydü. Yani bir nevi insan yüzü Allah’ın aynasıydı. Bir diğer örnek ise düşüncelerini harflerle sistemleştirip her bir organı 32 harf ile izah etmeleriydi. Bunlar ve buna benzer düşünceleri din alimleri tarafından şiddetle eleştirilmişti. Ve her dönemde olduğu gibi herkes gibi düşünmeyen ya susturulmalı ya da ölümün ellerine teslim edilmeliydi.
Derisinin Yüzülüşü

Elbette Nesimi ölmeyi susmaya tercih etmişti. Bu nedenle hakkında derisi yüzülerek öldürülme fetvası verilmişti. Rivayete göre halkın gözü önünde derisi yüzülmüş ve bu olay birçok insan tarafından izlenmişti. Hatta devrin müftüsü konumundaki adam gaza gelerek şehadet parmağını kaldırmış “Bu öyle bir kâfirdir ki kazara pis kanı insanın bir uzvuna temas etse orasını kesmek lâzım gelir.” diyerek onu lanetlemişti. Tam da o sırada derisi yüzülen Nesimi’nin bir damla kanı adamın şehadet parmağına sıçramıştı. İzleyenlerden biri müftünün parmağının kesilmesini söylemiş fakat müftü kendisiyle çelişerek parmağını yıkamıştı. Bunun üzerine Nesimi şu beyiti söylemişti:

‘‘Zahida bir parmağın kessen dönüp haktan kaçar
Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz”

*Zahid: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren anlamına gelen Arapça sıfat.

*Sarpa sayarlar: Baştan aşağı soyarlar.

Sırlara Karışmak

Bir diğer rivayete göre de derisinin yüzülmesi bitince Nesimi ayağa kalkmış, derisini bir örtü gibi sırtına alıp izleyenlerin dehşet dolu bakışları arasında yürüyerek gitmişti. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu fakat Halep’in 12 kapısında bekleyen kapıcıların her biri kendi bulundukları kapıdan çıktığını iddia etmişlerdi. Bu yüzden derler ki Nesimi 12 kapıdan aynı anda çıkıp sırlara karışmıştır. Bu hikaye de günahlarının üstünü kapatıp başkalarını dinsiz diye cezalandıranlara ders olması için nesilden nesile aktarılmıştır. Birilerine ders olur mu bilemeyiz ama yetişen daha nice Nesimilere yoldaş olacağına inanırız. Ruhu şad olsun!


Haziran 15, 2023

ŞAHANE PERİŞAN

 

İki kardeş Attila İlhan ve Çolpan İlhan

Çok bağlılarmış birbirlerine...

Ve iki kardeş arasında öyle bir karşılıklı hayranlık varmış ki,

Eş Sadri Alışık kıskanır...zaman zaman takılırmış.

Eee ben de şiir yazıyorum, ne olmuş yani diye...

Attila İlhan çok hayranlık duyduğu kız kardeşini, her gördüğünde iltifatlara boğarmış.

Aralarında öyle bir muhabbetli ilişki sürer, gidermiş.

Bir gün Attila İlhan, film setine uğramış kardeşini ziyarete.

Çolpan İlhan da çok pejmürde, makyajsız, saçlar alelade tepede tutturulmuş ...

Bakımsız, kötü bir haldeyken...

Başlamış ağabeyi iltifatlara...

Dünya güzeli...dünyanın en fıstığı...

Benim eşsiz kardeşim…vs.

" aman ağabey, iltifat edeceğim diye yalan atma.

Baksana yahu ne PERİŞANIM " demiş

Attila İlhan da:

-Evet...ama sen en ŞAHANE PERİŞAN’ sın...

Başlamışlar kahkahalarla gülmeye.

Şair adamın, yalan ve  iltifatı da Şairane olurmuş.

Bu laf ölene kadar aralarında espri olarak kalmış.

Doğru olmayan bir durumun, şifreli anlatımı olarak kullanılmış.

Huzurla uyusunlar. Hepsi büyük sanatçıydı...

Ruhları şad olsun….(alıntı)

Haziran 14, 2023

Behiye Aksoy

Doğum Yeriİstanbul / Türkiye
Doğum Tarihi19.09.1933 / 31.05.2015

Behiye Aksoy, 19 Eylül 1933'te İstanbul'da doğdu. Annesi ve halasının müziğe aşina olmaları, piyano ve ud çalmalarından ve Müzeyyen Senar ve Münir Nurettin Selçuk'un o devirlerdeki siyah-beyaz filmlerde söylediği film şarkılarından feyiz alıp müziğe olan sevdası kendisiyle birlikte büyüyerek ortaokulu bitirdikten sonra Ankara Radyosu imtihanına girdi. 200 kişi arasından seçilip 1948 yılında stajyer olarak girdiği radyoda repetitör muavinliğine kadar yükseldi. 

Maksim Gazinosu tarihinde, Zeki Müren'le yarışan tek kadın rakiptir. Platin rengi saçları, şık kostümleriyle kendisinden sonra yetişen şarkıcılara öncülük etti. Karekteristik hareketleri, sahnedeki büyük dehası daima ayakta alkışlandı. Plakları öyle çok ilgi gördü ki sanatçıya başarılarından ötürü altın plak değil platin taç armağan edilirdi. Müziği bıraktığı 80'li yıllara kadar daima sevilen ve gözde sanatçılardan olmayı başardı. 

Halil Aksoy ile olan evliliğinden Ahmet Kazım isminde bir oğlu vardır. Sanatçı ayrıca Berker İnanoğlu ve Fahrettin Aslan'la evlenip ayrılmıştır. 1967 yılında Kederli Günlerim, 1973 yılında Falcı isimli Türk filmlerinde baş rolde oynamıştır. 2001 yılında alzheimer hastalığına yakalanan sanatçı, 2011 yılında birikimlerinin tamamını elinden çıkartarak huzurevinde yaşamayı tercih etmiştir. Aralık 2014'te yoğun bakıma alınmıştır. 

31 Mayıs 2015'te hayatını kaybetmiştir. 3 Haziran'da Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi. 

nurlarda uyu güzel ses♥️ Aşağıya da ekledim bir şarkısını 🌷



Haziran 12, 2023

TAHİR İLE ZÜHRE HİKÂYESİ

 

Eskiden zengin ve güçlü, fakat çocuk sahibi olamayan bir padişah vardır. Padişahın vezirininde çocuğu olmamaktadır. Adaklar adanmış, ülkenin dört bir yanından hekimler çare aramış ise de nafile. Padişah ile veziri çare aramak için dolaşırlarken yolda bir dervişle karşılaşırlar. Derviş padişah ile vezirinin dertlerini anlar ve onlara bir elma ikiye bölüp verir. Birinin kızı, diğerininde oğlu olacağını, isimlerinide Zühre ve Tahir koyarak çocukları birbiri ile evlendirilmelerini söyler.

Bir müddet sonra padişahın kızı, vezirin ise oğlu olur. Dervişin sözünü hatırlayan padişah kızının adını Zühre, vezirde oğlunun adını Tahir koyar. Birlikte büyüyen çocuklar gençlik çağına geldiğinde birbirlerine aşık olur. Padişah ve vezirin onayı ile düğün hazırlıkları başlar. Ancak çocukların evlenmesine kısa bir süre kalmışken Karadiken isminde bir köle, Zühre’nin annesini kandırırak evliliğe karşı çıkartır. Karadiken ile Zühre’nin annesi çeşitli yollara başvurarak Padişahı çocukların evlilik kararından caydırır. Ancak Tahir ile Zühre gizli buluşmalara başlar, bunu farkeden köle Karadiken durumu padişaha bildirir, bunun üzerine padişah Tahir’i Mardin Kalesine zindana hapseder.

Tahir yedi yıl zindanda kaldıktan sonra kurtulup memleketine döner. Bu arada Zühre başkası ile evlendirilecektir. Zühre’nin evlendirileceğini öğrenen Tahir, bir aşık kıyafetiyle padişahın sarayındaki düğüne gider. Burada Zühre ile görüşür ve kaçmak için karar verirler. Zenci köle Karadiken Tahir ile Zühre’nin kaçağını öğrenir ve padişaha haber verir. Tahir ile Zühre kaçarken saray muhafızları tarafından yakalanır. Padişah, bu duruma o kadar sinirlenmiştir ki Tahir’in lime lime doğratır. Bunu duyan Zühre’de çılgına döner babasına ve annesine beddua ederek parçalanmış halde olan Tahir’in üstüne kapanıp;

Hey tatarlar tatarlar,
Birbirine ok atarlar,
Çarşıda et tükenmiş,
Tahir etin satarlar.

diye ağlayarak Tahir’in yanında oracıkta ölür. Zühre’nin bedduası ile babası ve annesi de yanarak ölür. Zenci köle Karadiken de iki gencin arasına düşer, alev alev yanmaya başlar. İki sevgili yan yana gömülür, Zühre’nin mezarında beyaz bir gül, Tahir’in mezarında ise kırmızı bir gül biter. Aralarında bulunan zenci köle Karadiken’in mezarından biten çalı, bu iki gülün birbirlerine kavuşmalarına mani olmaktadır.