Temmuz 17, 2023

PAKİZE SUDA MAKALESİ

 

Ölmeden çok evvel kaleme aldığı bir yazı:

ÇOK BİLMİŞ❗️

Kasaba esnafından biri olmalıydı kocam. Akşam güneşi batmadan dükkanı kapatıp eve gelmeliydi.

Evimiz bahçeli olmalıydı. Yaz akşamları sulayıp serin serin oturmalıydık.

Ben orta boylu, tıknazca, ev hanımı olmalıydım.Cinsiyeti önemli değil, eli ayağı düzgün iki çocuğumuz olmalıydı.

Derslerine yardım edecek kadar eğitimim olmamalıydı ama ara sıra "Dersinizi bitirdiniz mi?" diye sormalıydım.

Daha çok üstleri başlarıyla, yedikleri içtikleriyle, öksürükleri aksırıklarıyla ilgilenmeliydim.

Yavaştan yavaştan çeyizlerini düzmeliydim.

Her ayın 15’i kabul günüm olmalıydı. Ellerime sağlık kekler, poğaçalar yapmalıydım. İnce belli bardaklarda çaylar ikram etmeliydim.

Sabahları hırkamı omzuma alıp komşuya kahve içmeye geçmeliydim.

Patlıcan biber kızartmalı, reçel kaynatmalıydım.

Akşamları özene bezene sofrayı kurmalıydım.

Kocam ajansı dinlerken ben lafa girmeliydim, o, "Sus hanım bi dakka!" demeliydi. Böyle dese de beni çok sevmeliydi.

O uyuklamalıydı, ben bulaşıkları yıkamalıydım, çocuklar ders çalışmalıydı.

Bazen akşam oturmasına komşular gelmeliydi. Öyle harem-selamlık değil ama kadın-erkek ayrı oturmalıydık.

Erkekler memleketi kurtarırken biz bütün kasabayı dilimizden geçirmeliydik.

Herkes birbirinin eşine "Falanca Bey", "Filanca Hanım" diye hitap etmeliydi.

Yanlışlıkla bacağımız, göğsümüz biraz açılıverse yüzümüz kızarmalı, hemen toparlanmalıydık.

Şehvetten uzak, şefkate yakın bir cinsel hayatımız olmalıydı.

Gözümüzü birbirimizde açmış olmalıydık, öyle de sürüp gitmeliydi.

Zaten etrafımızda evli barklı komşularımızdan başka kadın olmadığından... 

Dükkánda çelimsiz çıraktan gayrı öyle sekreter falan çalışmadığından... 

Ortalıkta gidilecek bar mar bulunmadığından... 

Mankenler bizim kasabaya uğramadığından...

Ve kocam efendi bir adam olduğundan beni aldatmamalıydı.

Tamam abarttım biraz. Belki de böyle bir aile yapısı örneği kalmamıştır artık.

Ama, acaba diyorum... Buna benzer bir hayat tarzı beni daha mutlu eder miydi?

Kendim de dahil uçuk kaçık insanlardan gına geldi. "Normal"liği özlüyorum.

Özgürlüğün tadını çıkaralım derken suyunu çıkardık galiba.

Herkes çok zeki, çok akıllı, çok bilgili, çok şu çok bu. Ve de çok mutsuz. Prozac’lar leblebi misali.

Çokbilmişliğin kimseye bir faydası yok galiba.

Pakize SUDA Anısına Saygıyla

Temmuz 13, 2023

NİYET OKUYUCULUĞU (NİYET OKUMA HASTALIĞI)

 

Niyet okumada kişi, söylenen cümlelerin gerçek anlamını öğrenmeye çalışmaz.

Düşünce dediğimiz kavram kafamızda bir an da oluşan bir şekilde olabileceği gibi planlı, sistematik bir şekilde de olabilir. Bunlardan ilk guruba dahil olan, ‘otomatik düşünce’ denilen bir kavram var. Otomatik düşünceler kafamızda bir an da beliren, davranışlarımızı ve duygularımızı derinden etkileme gücü olan düşünme tarzıdır.

Her otomatik düşünce olumsuz şekilde olmaz. Örneğin, kapı zilinin sesini duyduğumuzda kapıyı açmamız gerektiğini düşünmemiz ya da gece bebeğimizin ağlama sesini duyduğumuzda bir ihtiyacının olabileceğini düşünmemiz gibi.

Olumsuz otomatik düşünme şekli bilinçli bir şekilde gerçekleşmez. Kaynağını; sabit olan inançlarımızdan, kendimize ilişkin algımızdan, önyargılarımızdan, kişilere ve olaylara ilişkin genel tutumlarımızdan alır.

Otomatik Düşünceler

* aşırı genelleme

* seçici algılama

* ya hep ya da hiç tarzı düşünme

* abartma

* bireyselleştirme

* niyet okuma vb. birçok tarzda olumsuz otomatik düşünme şekli vardır.

Olumsuz otomatik düşünceleri günlük yaşantımızda çok sık ve sürekli bir şekilde kullanırız.

Günlük Yaşamdaki Otomatik Düşünceler

“ bana nasılsın demedi geçen gün ki şakama alındı herhalde”

“ ben zaten hep kötü not alırım matematikten asla anlamayacağım”

“ bugün hayatımın en kötü günü”

“ hiçbir zaman mutlu olamayacağım”

“ patronum bana sinirlendi, benim basit bir insan olduğumu düşünüyor”

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi olumsuz otomatik düşünceler gün boyunca yaşadığımız olaylarda ve kişilerle ilişkilerimizde bizimle birlikte kafamızın içinde dönüp dururlar.

“Niyet okuma” insanlarla ilişkilerimizde uyguladığımız bir olumsuz otomatik düşünme biçimidir. Niyet okumada kişi, söylenen cümlelerin gerçek anlamını öğrenmeye çalışmaz. Cümle, kelime hatta bazen bir bakıştan bile farklı anlamlar çıkararak yorumlar.

- Sizi görmediği için selam vermeyen bir arkadaşınız hakkında sizinle bir probleminin olduğunu düşünmeniz

- Arkadaş gurubunda sizden zıt fikirler savunan kişinin sizi rezil etmeye çalışıyor olduğunu düşünmeniz

- Akşam yemeği sofrasında çocuğunuzun ya da eşinizin yemeğin biraz tuzlu olduğunu söylemesi siz de yemeğin beğenilmediği inancını oluşturması

Gün boyunca buna benzer şekilde yorumlamalarımızla konsantrasyonumuzu ve enerjimizi gereksiz yere sömürürüz.

Olumsuz otomatik düşünceler, geleceğe ilişkin bakışımızı da olumsuz olarak etkiler. Ne yazık ki bizi umutsuz ve şikâyetçi bireyler haline getirir.  Problem çözme becerilerimizi düşürür. Çaresizlik duygusu bizi çepeçevre sarar.

Bütün bunların yanında “insanlar bize hiç mi gönderme yapmazlar? Laflarının altında başka manalar benimsemezler?” diye düşünebiliriz.

Öncelikle insanlarla ilişkilerinizde onlara açık kapı bırakın. Bir problem durumunda bunu sizle rahatlıkla konuşabilme cesareti gösterebilmelerine olanak verin. Tabi öncelikle bunu siz uygulamaya gayret gösterin.

Ferdağ bacınızın son sözü ➡️ Tüm iyi niyetinize rağmen hala mı size gönderme yapıyorlar?O zaman bırakın gitsinler🤗


Temmuz 04, 2023

Hasan Ali YÜCEL

 

Padişahın tabağında kalan yemekleri bir erkek çocuğa  gönderdiği yıl 1899'dur..

Bunun nedeni, dili tutulan konuşamayan çocuğa padişah yemeğinden arta kalanların iyi geleceği inancıdır.. 

Sarayın artıklarını yiyerek dilinin çözüleceğine inanılan çocuk büyüdüğünde özgürlük şarkıları söyleyecek ve o sofraları devirenlerin korosunda ön sırada yer alacaktır!!

Dili kendiliğinden açılan çocuğun başına daha sonra bir başka felaket gelir 3 yaşında..

Annesi ve babasının yanında götürüldüğü bir ev ziyareti sırasında, hizmetçi kadın tarafından çingenelere satılmak amacıyla kaçırılır.. 

İstanbul'un altı üstüne getirilerek aranılan çocuk, büyük bir şans eseri olarak bulunur..

Bir gün annesi Neyire hanım oğlunu evdeki terlikleri bir araya toplarken görür.. 

Tüm terlikler sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk onlarla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlar.

'Eyvah!!' Der Neyire hanım..

'Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına ama bu sefer terliklerle konuşmaya başladı'..

Diye korkar. Kapı arkasından oğlunun konuşmalarını ona belli etmeden dinleyen annenin şaşkınlığı, çocuğun terlikler karşısında bilgi dolu bir konuşma yaptığını duyunca bir kat daha artar..

Hergün yinelenen bu garip olay sonunda çözüme ulaşır..

Çocuk, dayısı Rauf'a ders vermek için gelen öğretmenleri dinlemekte, duyduklarını  sonradan terliklere anlatmaktadır. Bu "öğretmencilik" oyunu onun geleceğinin de habercisidir aslında.

Terlikleri birer öğrenci gibi karşısına dizen ve onlarla bir öğretmenmiş gibi oynayan çocuk, Köy Enstitülerinin mimarlarından Hasan Ali YÜCEL'dir.. Alıntı

Temmuz 01, 2023

Ferdi Özbeğen’in Ağla Halime…

Sizi anılarınızla baş başa bırakırım efenim…☺️♥️

                                            (1941♥️2013)     

                                             nurlarda uyu…🌹