İlk kez 1980’de Kuşadası’nda kalp krizi geçirdi; ikincisinde de 1983’te Paris’teydi. Bodrum’daki evine istirahate çekildi. Son bir kez daha konsere çıkacaktı. 1984’te geliri antik tiyatronun restorasyonuna harcanacak Bodrum Kalesi konserini verdi.
Aldığı ilaçlardan sonra yıpranmaya başlamıştı; kilosu da artıyordu. bir yandan kalbi yorulmuş, bir yandan da şeker hastalığı nüksetmişti. Ama o asla böyle hatırlanmak istemiyordu. O, sahnedeki parıltılı, görkemli görüntüsüyle hafızalarda yer etmeliydi. Evine kapandı ve insanlardan uzaklaştı.
Her şey bir öğleden sonra Bodrum’daki evine gelen telefonla başladı; arayan yardımcısıydı. “Paşam” dedi her zamanki sesiyle. “Buyurunuz efendim” dedi Paşa. Bir yandan acı içindeydi. Hastalıktan parmakları da şişmiş, hareket etmekte güçlük çeken bedeni ve ellerinin halsizliğiyle ahizeyi tutmak dahi yorucuydu. Dinledi, dinledikçe de yüzünün şekli değişiyordu. TRT, şahsına özel bir gece düzenlemek istiyordu. Duyduğu bu haber karşısında mutluluğu ayrı, hüznü ayrıydı sanki.
İzmir Stüdyosu’nda canlı yayın düzenlenecek ve bir de ödül verilecekti. Yüzünde karmaşık ifadesiyle dondu kaldı. Doktorlar sahneyi ve ardından gelebilecek her şeyi, ufacık bir heyecanı dahi yasaklamıştı. Hastalığının bu aşamasında bu teklifi kabul etmesi çılgınlık olurdu. Yapmak istediği ne çok şeyi, hayata geçsin istediği ne çok fikri vardı. Ama bir yandan da dayanamadı, sanatına başlangıç noktası olan bu kuruma nasıl hayır diyebilirdi… “Memnuniyetle efendim. Acaba birkaç ricam olabilir miydi?” diyerek kabulünü bildirdi. Ajda Pekkan ve Muazzez Ersoy’un da davet edilmesini rica etmişti.
24 Eylül 1996 günü çatıp gelmişti. Saat 18.00’de arkasında onu ne zamandır yakalayamayan bir basın ordusuyla TRT İzmir binasına giriş yaptı. Nasıl mutluydu, nasıl heyecanlı… Makyaj odasında er zamanki titizliğiyle görkemli bir hazırlık yaptı. Yıllardır huyuydu, her kostümüne mutlaka isim verirdi. Bu gecenin kostümünün adı, “Son Gece”ydi.
Hazırlıkları bittiğinde stüdyoda kendine ayrılan koltuğa oturdu. Ajda Pekkan ve Muazzez Ersoy da Türkiye’nin iki önemli sanatçısı olarak Sanat Güneşi’ni sevgiyle selamladı ve prova başladı. Herkes gibi onlar da biliyordu. Zeki Müren, Türkiye’de iyi sanatçılar listesinde sıralamaya girecek bir isim değildi. Liste zaten tepede onun adı yazıldıktan sonra başlayabilirdi.
Adı ödül için anons edildiğinde hantallaşan vücudu ve mesleğine duyduğu aşkla kalktı masadan. TRT Sunucusu ve Genel Müdür Yardımcısının yanına doğru gitti. Bir şeylerin yolunda gitmediği belliydi aslında. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. TRT Genel Müdür Yardımcısı ambalajlı olan sürpriz ödülü açtı.
Ödül TRT Ankara Radyosunda ilk şarkılarını söylediği mikrofon. 45 yıllık geçmişin ve yaşadığı anın verdiği heyecan, üstüne bir de mikrofonun ağırlığıyla ödülünü daha eline alır almaz geri vermek zorunda kalıyor. Çünkü bu kadar heyecan fazlaydı ve her zaman özendiği seyircilerinin önünde düşme korkusu onda daha da panik yaratmıştı.
Neyse ki sunucunun kollarına tutunarak koltuğuna kadar gidebilmeyi başardı. Ama sakinleşemiyordu. Gülümsemesini yüzünden asla azaltmadan sadece şunu söyleyebildi: “Beni dışarı çıkarın”.
Programa hemen ara verildi ve Zeki Müren makyaj odasına götürüldü. Düştüğü tek bir kare dahi olmamalıydı. Makyaj odasının kapısı açılır açılmaz kendini yere bıraktı.
Sanat Güneşi, Müziğin Paşası, o anda, hep doğduğunu söylediği TRT’de hayata veda etti…
Alıntı
Saygı ve sevgiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder