Ağustos 16, 2023

İlber Ortaylı'nın anlatımından annesi Şefika Hanım.

 

--"Validem ihtilal yılında doğdu. Uzun, hadiseli bir ömür geçirdi. İkinci Cihan Harbi’ni yaşadı. Memleketine, diline, teşhir etmemekle birlikte dini kurallara çok bağlı olarak yaşadı. Çok tuhaf mutlu zamanı Avrupa’da hemen harbin sonrasıdır.

Memlekete çok çabuk intibak etti; Türk edebiyatını ve tarihini iyi okumaya dikkat ederdi. Gramer bilgisi çok derindi; bizim üzerimizde etkili oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde hocalık yaptı. Ondan öğrendiğim bir şey var: “Önünüze gelen öğrenci ana babanın seçemediği evlat gibidir. Suret-i katiyede sadece dinlerine, milliyetlerine göre değil, siyasi düşüncelerine göre de ayrım yapamazsınız.

Solcu değildi ama solcu talebelerini de çok severdi, onlar da onu severdi. Hayatında en takdir ettiği öğrencilerinden biri Ataol Behramoğlu’ydu. Ataol’un da onu sevdiğini biliyorum. Öğretmenler gününde yazılar yazardı. Ondan öğrendiğim bu sistemi, öğretim hayatım boyunca hep uyguladım.

Yer yer bize karşı çok sert yer yer de çok yumuşak ama prensip olarak ayakta durmamıza dikkat eden bir eğitimi vardı. Hiç şımartmazdı. Beni şımartması ancak çok ihtiyarladığı benim de artık olgunluk çağına dayandığım sıradaydı.

Kendisini bir gün derse de çağırdım. Bu dersler ikiye üçe de çıktı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeyken Rus Edebiyatı Tarihi anlattı. Salon doldu. Hatta rahmetli Muhibbe Darga bile oradaydı. Bu konferansların sonunda Mete Tunçay kendine has tatlı muzipliklerden birini yaptı. “Şefika Hanım Ankara Üniversitesi’nde üye değil mi?” “Evet.” “O zaman bir dilekçe yazalım; İlber’i atsınlar annesi gelip ders versin,” dedi.

Sohbeti yerindeydi, şiir kültürü çok zengindi; Puşkin’den bir eseri okur anında tercümesini yapardı. Hiç şüphesiz ki onu öyle hatırlamak istiyoruz. Her şeyi bir arada yapabilen ve çocukları yetiştirebilen biriydi. O kuşakta böyleleri vardı, annem tek değildi. Bugünün annelerine de aynı sabır ve dayanıklılığı tavsiye ediyoruz, lazımdır."

İlber Ortaylı



Ağustos 14, 2023

🌷🌷🌷🌷

 

Albert Einstein,  Japonya'ya gitmişti. Otelde kalıyordu ve otel çalışanına bahşiş vermek istedi ancak, Japonya'da bahşiş kültürü yoktu. Bahşiş vermeyi bazen hakaret gibi kabul ederlerdi.

Emekçi de,  "Bu işimin bir parçası,ben maaşımı alıyorum" dedi ve bahşişi kabul etmedi.

Einstein bunu bilmiyordu. 

O günde Nobel ödülü alacağını öğrenmişti ve

görevliye, " Sevincimi paylaşmak istiyorum, bahşişi kabul etmiyorsunuz ama müsaade ederseniz size bir hatıra vereyim" dedi.

Otel odasındaki kağıt ve kalemi aldı bir not yazdı.

Albert Einstein diye imzaladı.

Japon emekçi bu notu ömrünün sonuna kadar sakladı.

Öldükten sonra torunu, açık artırmaya çıkardı ve o notu 2017 yılında bir milyon 600 bin dolara sattı.

Einstein Tokyo Imperial Hotelinde, o kağıda şu cümleyi yazmıştı; 

"Mütevazı bir hayat, şuursuz bir başarı peşinde koşulan huzursuz bir hayata göre daha çok mutluluk verir."

💫Bu cümleyi gerçekten anlamanın edebi, 1.600.000 dolardan daha yüksektir.

Mutluluk pazar da satılmıyor.

Belki iyi bir yatak satın alabilirsiniz ama, huzurlu bir uykuyu satın alamazsınız.

Belki en pahalı güzel bir ev satın alabilirsiniz ama, mutlu bir yuvayı satın alamazsınız.

Mark Twain'nın dediği gibi: 

"İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa koyunca uyuyabilen rahat bir hayat, bir vicdan, işte ideal hayat."


Alıntı

Ağustos 12, 2023

DERYA BAYKAL 🌷 FERHAN ŞENSOY

Uzun zaman sonra, bir radyo programinda dinledim, 

Derya Baykal ve Ferhan Şensoy ilişkisini...

Neden, 

Ferhan Sensoy'un yeni eşi değil de,eski eş Derya Baykal odak noktasıydı cenaze ve törende...

Mekanın sahibi gibi....

Çünkü,  

mekanın sahibiydi...

Çok aşık olup ,

evlenmişler...

Derya Baykal, küçük yaşlardan beri çalışıyor...

 Ankara konservatuvarı ve Ankara TRT 'nin önemli sanatçısı...

Müzikaller, oyunlar...vs.

Paralarını göç ettiği Istanbul'da,Atakoy evlerine yatırıyor...

4 daire alıyor...

Birinde oturuyorlar.

Ferhan Şensoy,  tiyatro almak isteyince 3 dairesini satıyor,  birikimini de veriyor, tiyatro binasını alıyorlar.

Yoktan bir tiyatro yaratıyor,  perdelerine kadar, evdeki makinede dikiyor...

Her şey çok yolunda...

Ferhan sağlıklı besleniyor,uzun orman yürüyüşlerine  çıkarıyor, gece hayati ve içki yok.

Ferhan 'ı tekrar yaratan kadın derler.

💫Bir gün , yakın dostları konuşuyorlar. Şu  isimdeki yayıncı kadınla, seni aldatıyor.  Söylemek zorunda kaldık artık,  tiyatro ortamına da sokuyor...diye Daha yüzleşmeye fırsat kalmadan, Derya , kocasını ve sevgilisini beraber yakalıyor. Tiyatro anahtarını,  masaya bırakıp,  çantasını alıyor , patronu ve sanatçısı olduğu tiyatrodan gidiyor. 

Sonra diyor ki  Derya Baykal o dönem için:

"Bir anda işsiz ve beş parasız kaldım ortada. Her kuruşum tiyatroya gitmişti. Amerikan Hastanesinin arka sokağında,  gümmm diye yere düşmüşüm,  baygın.  Amerikan 'a kaldırmışlar . Testler...Üzüntüye bağlı diyabet olmuşum. Bir an evvel gitmek istiyorum,  ödeyecek param yok,ama bırakmıyorlar...

Rahmi Koç uğradı odaya, geçmiş olsuna bir kaç gün daha misafirimiz olacaksınız, dedi...Ben, ağlamaya başladım,  ödeyemem diye...o ne demek.sizin gibi bir sanatçı ancak misafirimiz olur, dedi... Beni onurlandırdı. 

O gün,  yemin ettim, bir daha bu çaresiz duruma beni kimse düşüremez diye.

Tedavim devam ederken,bazi dizilerde rol verdi yakinlarim. Günlük harçlığım çıktı. 

Iki kız evlat, iyi eğitim şart...

Arkadaşım sen dolu bir kadınsın.

Kadınlara özgü TV programi çekelim, dedi

Ve tv kariyerim başladı.

Çok ses getirdi, bir çok sponsor ve reklam gelirim de oldu.

Iki kızımı Amerika'da okuttum.

Çok iyi bir muhitte, güzel bir ev aldım. 

Bir gün alıp,  her köşesini kendim dekore ettiğim Bodrum'daki ortak yazlık evimizin anahtarını iade etmem istendi...

Ettim ve Ayvalık 'ta yeni bir yazlık aldım.

 Kızlar üzülmesin ve eksik kalmasın diye.

Yıllarca çalıştım,  artık dinleniyorum... 

Torunlarım var...

Ve küçülttum hayatımı...

Boğazdaki evi sattım,

Cihangir'e taşındım.

Keyfim yerinde..."

Kizlar Amerika'dan  dönüyorlar 

Babalarına aşıklar,  tiyatroda beraber çalışıyorlar. 

Bir gün,  kızlar ve Rasim Öztekin geliyor.  Kötü bir durum var belli. Vergi borcu nedeniyle tiyatro mühürlenmiş.  Medyada da çıksın istenmiyor. Derya Baykal hemen bir iki siyasetçi ile irtibat kurup , vergiyi ödüyor  ve mühür hemen sökülüyor. 

Bu konu sorulduğunda ise

- önemli bir şey degildi, ayrılmış olmamız  Ferhan'in büyük sanatçı olmasını değiştirmez... Helal olsun...der

Dedikodu olarak epey konuşuldu ya...Eş nerede, niye herkes Deryanın etrafında diye

Hatta, K.Kılıçdaroğlu,  E.İmamoğlu  ve C.Kaftancıoglu....

Neden 'aile" taziyesine Deryaya gitti, dendi.

Çok haksızlığa uğrayan bir kadına, galiba " hakkı " teslim edildi...

Kendi parasıyla kurduğu tiyatroya, elbet kraliçe gibi girecekti.

Ve, öyle de girdi...(internetten alıntı)

Ağustos 08, 2023

Dostoyevski'nin eşiyle tanışması

 

Dostoyevski kumar alışkanlığından ötürü aşırı derecede borçlanmıştır. O sırada ortaya Stellovski adında bir yayıncı çıkar. Dostoyevski’ye şunları söyler: “Bak senin bütün borçlarını kapatacağım. Sana iki yıl yetecek kadar da para vereceğim. Fakat bir sözleşme imzalaman gerek.

Senden bir kısa roman istiyorum. Bu kısa romanı bana bu sözleşmeyi imzaladıktan tam 24 ay sonra vermeyi kabul edeceksin. İstediğim sürede bitirip bana teslim edersen sorun çıkmayacak. Fakat eseri bir gün bile geç verecek olursan bundan önce yayımladığın ve bundan sonra yayımlayacağın bütün eserlerin hakları benim olacak.” Çok fazla borcu olan Dostoyevski sözleşmeyi mecburen imzalar.

Aradan 23 ay geçer fakat tek bir cümle bile karalamamıştır. Durumdan haberdar olan Fransız yazar Stendhal, Dostoyevski’ye “Ben ‘Parma Manastırı’ romanımı dikte ettirerek (söyleyerek yazdırmak) yazdırdım, sen neden denemiyorsun?” der. Başka çaresi olmayan Dostoyevski kabul eder.

O zamanlar Rusya’da bir dikte etme okulu vardır. Okulun en yetenekli öğrencisi Grigoryevna Snitkin adında İsveç asıllı genç bir kızdır. Kız bu görevi yapmaktan gurur duyacağını söyler ve Dostoyevski ile eseri yazmaya başlarlar.

Eseri son gün bitiren Dostoyevski hemen Stellovski’nin yanına gider. Dostoyevski’nin yazma sürecini baştan sona takip eden uyanık yayıncı Stellovski Dostoyevski eseri teslim edemesin diye ofisini kapatıp gitmiştir. O zamanlar Rusya’da noter yoktur. Noter görevini polis karakolundaki memurlar yapıyordur. Dostoyevski eserini polis karakolundaki memurlara onaylatır. Daha sonra bu olaydan dolayı yayıncı ile davalık olsalar da davayı Dostoyevski kazanır.

Her Rus gibi Dostoyevski de zaferi kutlamak için bol votkalı bir davet verir. Davete bütün dostları ile birlikte romanı dikte ettirdiği genç kız Grigoryevna Snitkin’i de çağırır.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Dostoyevski genç kıza “senden bir konuda fikir almak istiyorum “der.

Bu durum genç kızın gururunu okşamıştır.

“Memnuniyetle, ben size nasıl bir fikir verebilirim merak ettim” diye karşılık verir.

Dostoyevski şöyle der: “Ben bir roman yazmaya çalışıyorum. Romanın başkarakteri korkunç biri… Sara nöbetleri geçiren, kumar bağımlısı, düşman kazanmaktan çekinmeyen bir adam. Bu adam kendinden genç bir kıza aşık oluyor. Sence bir evlenme teklifi kaleme alacak olsam bu gerçekçi olur mu?”

Kız ise şöyle der: “Evlenme teklifinizi kabul ediyorum Bay Mihayloviç…

O kız Dostoyevski’nin ikinci eşi Anna Grigoryevna Snitkin’dir. Yazdıkları eser ise ünlü roman “Kumarbaz”dır.

Anna, Dostoyevski'yi ve hayatını anlattığı bir kitapta şöyle söyler: "Öyle göz alıcı bir güzelliğim de yoktu, ne özel bir yeteneğim ne de sıradışı bir zekâm vardı, düz bir eğitim almıştım. Buna karşın, zeki, üstün yeteneklere sahip bir erkekten büyük saygı görüyor, neredeyse tapılıyordum."

Dostoyevski'nin ölüm döşeğindeyken ona şöyle demiştir: "Anna, en üzüntülü ve sevinçli anılarımı seninle bölüştüm. Tek başıma aşamayacağım zorlukları seninle aştım. Ve şunu unutma ki seni büyük bir tutkuyla sevdim. Bir kere bile aldatmadım. Düşüncede bile." (Alıntı)