Haziran 06, 2025

"ESKİ ÇAMLAR BARDAK OLDU..."

 

O yıllar kredi  kartı nedir bilmezdik. O yüzden bakkala falan borç yazdırırdık. 

Öğretmenler saygı görürdü. Ana baba gelip  höt zöt edemezdi.

Öğretmenlerden gizli sigara içmek cesaretti ama, okul önünde uyuşturucu satmak akla hayale bile gelmezdi!...

Komşunun çocuklarını istediğin gibi öper koklar oynardın.. Kimse "ulan çocuğu taciz mi edecek" diye seni kollamazdı.

Semtlere göre okul farkı yine vardı ama kimsenin anası babası "benim çocuğum onunla, bununla aynı sınıfta olamaz" diyemezdi.. Ayıptı, günahtı, gerçekten 

Allah’tan da kuldan da utanırdı insanlar.

🦋 Sokaklar böyle boş ve ruhsuz değildi, herkes sokaklardaydı aksine kimse eve girmezdi, büyükler çay, kek, börek sohbete dalarken, çocuklar sokaklarda tipi tip, gazoz kapağı, misket, yakar top, çelik çomak, uzun eşşek, saklambaç oynar, gençler mahalle maçları yapardı.

🦋 O zamanda televizyon vardı ama her evde bulunmazdı, siyah beyazdı herşey ama yaşamımız renkliydi. Böreğimizi, çekirdeğimizi alır Tv olan komşumuza sinemaya gider gibi giderdik. Herkesin  televizyonu yoktu, filmler diziler kısıtlıydı ama bizim Teksas, Tommiks,  , Mandreke gibi KOLLEKSİYONLARINI yaptığımız çizgi kahramanlarımız vardı.

🦋 Ya komşuluk? Bayramlar da başkaydı, öyle seyahatler, tatil vs yoktu. 

🦋 Sabah evden çıkar akşama kadar sokakda oyun oynar, komşu evinden su içer, yemek yer yine oyuna koşardık. Şimdi iki çocuğum var bırakın sokakta oynatmayı kapımın önündeki bahçemizde bile tek başına bırakıp da oynatamıyoruz

🦋 Gelecek  korkumuz yoktu. kin, nefret nedir bilmezdim. öteki, beriki bilmezdik evet eski TÜRKİYE çooooook güzeldi. Acılarımızı  paylaşırdık, ya bana birşey olursa diye bu kadar dertlenmezdik, birimizde cenaze olsa yassını bütün sokak tutardık.

🦋 Sevmek, aşk emek isterdi, yürek isterdi, öyle üç günlük aşklar yoktu, yıllarca içinden sever ama söyleyemeye korkardın, sevdin mi adam gibi severdin.

🦋 Komşu kızları komşu  erkek çocuklarına emanetti. Çocuklar oynarken gece 22.00  23.00 lere kadar anne baba bahcelerde komsularla oturur bizler oynardik ama hiç kimse kimseye kötü gözle bakmazdı.

🦋 Sıkı mııııı bir başka mahalledeki bir kimsenin çocuğu senin mahallende çapkınlık yapacak☺️?

🦋 Komşu Ayşe Abla  ‘hadi yavrum bana 2 ekmek alıver’ dese, sorgulamadan, düşünmeden gidiyordun.

🦋 İnsanlar insandı, adamlar adam, komşular komşu, hüzünler ve sevinçler ortaktı, yaşamda bir tat vardı.

Kısacası yaşamaktan da zevk alırdık, mücadele etmektende...

 Alıntı

Haziran 05, 2025

İNSTAGRAMA ARA VERDİM…💕

Instagrama ara verdim bir süredir. Belli bir sebebi yok aslında sadece ara vermek iyi geldi….

Emekli olunca bu alemi öğrenmek istedim. Başarmak istedim. Öğrendim de, başardım da.💕 40.000 takipçi dostum oldu. Hem de instagram dilinde ‘organik takipçi’ 🤗. Dönerim belki bir gün.

Bu arada ben yine Ahmet Enişte’nin peşindeyim:)









Haziran 03, 2025

🦋🦋🦋🦋🦋

 

Evimize ilk televizyon alındığında duyduğum çocuksu mutluluğu bugün gibi hatırlıyorum. Mesela eve bağlanan telefonun bir aileyi ne kadar mutlu ettiğini, ailece kutlama yemeğine gidildiğini şimdiki kuşaklara imkanı yok anlatamazsın..

Haziran 01, 2025

58 Yaşında Yaşamaya Başladım.

 

58 yaşıma kadar başka bir hayatın mümkün olabileceğini hiç hayal etmemiştim — ev işleriyle, alışverişle, yıkanacak çamaşırlarla, hazırlanacak yemeklerle ve katlanılması gereken sessizliklerle donmuş o rutinin dışında bir hayat.

Çocukluğumdan beri bana öğretilen şuydu: Bir kadın öncelikle “yerini bulmalıydı” — evlenmeli, çocuk sahibi olmalı, ailesini bir arada tutmalıydı.

İtiraz etmemeli. Tartışmamalı. Şikâyet etmemeli. Ve eğer hayal kuruyorsan… bunu sessizce yapmalıydın. Çünkü hayaller bir yere götürmezdi.

Genç yaşta evlendim. İki çocuğum oldu. Anneydim, eş, ev kadınıydım. Yıkadım, ütüledim, pişirdim. Sabah akşam koşturdum.

Kocam çalışıyordu. Yorgun gelirdi, tek kelime etmeden yemeğini yer, televizyonun karşısına geçerdi. Sonra eleştiriler başlardı: Sıkıcı olduğumu, kendimi saldığımı, artık söyleyecek bir şeyim kalmadığını söylerdi.

Böyle bir kadınla yaşanmazmış, sadece hayatta kalınırmış.

Peki ya ben? Ben susardım. Çünkü “aile kutsaldı”.

Ve “sabretmeyi bilmek gerekirdi”.

Annem hep derdi: “Sabırlı ol. Sen bir eşsin, bir annesin.”

Ben de sabrettim. Çocuklar büyüyüp kendi hayatlarını kuracakları günü bekledim… Belki o zaman, hayatım başlardı. Sonra bir gün, kocam gitti.

Ne bağırdı, ne bir açıklama yaptı.

Kalktı, bir valiz hazırladı… ve bir daha dönmedi.

Yalnız kaldım. Ve garip şekilde, ilk hissettiğim şey acı değildi. Sessizlikti.

Gerçek bir sessizlik. Derin bir sessizlik.

Ve o sessizlikte, ilk kez… kendi sesimi duydum.

Başta kayboldum. Kim olduğumu bilmiyordum artık.

Neleri sevdiğimi, neyi gerçekten istediğimi hatırlamıyordum.

Evimin içinde bir misafir gibi dolaşıyordum. Kendime sordum: Ne zaman son kez içten bir kahkaha attım?

Ya da: Ne zaman sabah kalkıp başkasına kahve hazırlamak zorunda olmadan uyanmıştım?

Bir gün kalktım — ve yatağımı toplamadım.

Sadece kendim için bir kahve yaptım. Balkonuma çıktım. Perdelerden süzülen ışığı izledim. Küçüktü… ama büyüleyiciydi. Ve bana aitti. Sadece bana.

İşte o an bir şey değişti.

İngilizce kursuna yazıldım. Evet, işe yaramak ya da bir amaca hizmet etmek için değil.

Akıllı telefonumu kullanmayı öğrendim, tren bileti almayı.

Yalnız başıma yola çıktım. Hayatımda ilk kez.

Sonra daha da ileri gittim.

Kışın denizi gördüm. Gerçek denizi. Kartpostallardaki gibi değil. Tuzlu, canlı bir kokusu vardı… özgürlüğün kokusu gibiydi.

Ayakkabılarımı çıkardım, hâlâ nemli kumlara oturdum ve düşündüm:

“Bu kadar uzun süre neyi bekledim?”

Bir komşum bana dedi ki:

“Deli misin sen? Neredeyse altmış yaşında yalnız başına geziyorsun?”

Gülümsedim.

Çünkü belki de sonunda, artık kaybolmuş değildim. Kendimi bulmuştum.

Bugün yalnız yaşıyorum.

Kimse beni sevmediği için değil.

İlk kez… kendimi sevdiğim için.

Artık saatlere bağlı değilim.

Ama isteklerim var.

Günlerimi mutfakta geçirmiyorum artık.

Müzelere gidiyorum, bölgesel trenlere biniyorum, kitapçılarda oyalanıyorum ya da yıllardır başucumda duran ve “zamanım yok” diye okuyamadığım bir romanla battaniyenin altına giriyorum.

Bazen aynaya bakıyorum. Elbette kırışıklar var.

Ama gözlerim… gözlerim değişti.

İçlerinde yeni bir ışık parlıyor.

Çünkü 58 yaşında artık sadece hayatta kalmayı bıraktım.

Ve yaşamaya başladım. Gerçekten.