Ekim 17, 2025

Evime birinin gelmesinden hoşlanmıyorum

 

Yaş aldıkça  insanların beni ziyaret etmesinden hoşlanmadığımı daha çok fark ediyorum. Her zaman böyle değildi. Gençken misafir ağırlamayı severdim. O zamanlar bu bana doğal geliyordu: Evin açık olması, kapıların hep ardına kadar açık olması, mutfakta yemek kokusu, kahkahalar, gece geç saatlere kadar süren sohbetler. Büyük bir sofra kurar, bulaşıkları toplar, herkesi ağırlar, insanların evimde rahat hissetmelerinden mutlu olurdum. Elbette yorgundum ama bu hoş bir yorgunluktu. Kendimi işe yarar hissediyordum.

Bugün her şey değişti. Yıllar geçtikçe evimin benim alanım olduğu hissini geliştirdim ve artık kimseyi içeri almak istemiyorum. Akrabalarımı bile. İyi niyetle gelseler bile. Telefon çaldığında ve biri "Seni görmeye geleceğiz" dediğinde kendimi rahatsız hissediyorum. Hemen göğsümde bir ağırlık hissediyorum. "Neden? Ne kadar süre? Ne söyleyeceğim ya da yapacağım?" diye düşünmeye başlıyorum. Saklanmak, bir bahane uydurmak istiyorum.

Birinin varlığının dengemi bozduğunu fark ettim. Her şey yerli yerinde. Her nesne, her fincan veya kitap, bana uygun bir şekilde düzenlenmiş. Bu benim düzenim. Ve aniden biri geliyor, bir fincanı yanlış yere koyuyor, sandalyeme oturuyor, musluğu veya buzdolabını açıyor. Başkaları için önemsiz ama o anda dünyamın altüst edildiğini hissediyorum. Sanki havasız kalıyorum.

Çocuklarım geldiğinde biraz farklı oluyor. Onları bekliyorum, özlüyorum. Ama o zaman bile... Burada olduklarına seviniyorum ama hemen içimde bir endişe hissediyorum: Rahat olacaklar mı, yemeği beğenecekler mi, yeterli alan var mı, her şey yolunda mı? Her zaman gerginim. Ve gittiklerinde rahatlıyorum. Tekrar nefes alabiliyorum, tekrar kendim olabiliyorum. Eski bir sabahlıkla evde dolaşıyorum, mutfakta sessizce oturuyorum, acele etmeden çay içiyorum, acele etmeden pencereden dışarı bakıyorum.

Yaşlandıkça etkileşim kurmak için daha az enerjim olduğunu anlıyorum. Evde biri varken konuşmam, gülümsemem, sohbeti sürdürmem, "ev sahibi" rolünü oynamam gerekiyor. Ama artık bu rolü oynamak istemiyorum. Oynamaktan yoruldum. İçten içe boş veya bitkin hissettiğimde misafirpervermiş gibi davranacak gücüm yok artık. Yalnızken daha sakinim. Çocuklarımla telefonda konuşabiliyor, bir kafede bir arkadaşımla buluşabiliyor veya parkta yürüyüş yapabiliyorum. Ama evde neredeyse hiç kimseyi eve davet etmiyorum.

Bir ara bunun normal olmadığını düşündüm. Üşüdüğümü. Belki yaşımdan, belki de yalnızlığımdan. Ama sonunda anladım: Bu ne bir hastalık ne de bir heves. Bu benim hakkım. Kendi alanımı koruma hakkım var. Evim beni yansıtıyor. Özgün olabileceğim, kimsenin yerine geçmek zorunda olmadığım yer burası. O kapıdan kimin gireceğine ben karar veririm. Ve çoğu zaman cevap: hiç kimse.

İnsanlar bana "Ama sonunda yalnız kalacaksın." diyor. Zaten öyleyim de, ama bu yalnızlıkta huzur buluyorum. Evet, bazen konuşmak, birine sarılmak istiyorum. Ama başkalarıyla bağ kurmanın başka yollarını buldum. Ve evimi kendime saklıyorum.

Bu başkalarına tuhaf gelebilir. Belki bazıları şöyle yargılayacaktır: "Yaşlılık insanı içine kapanık yapar." Ya da belki de tam tersine, olgunluktur. Yıllarımı başkaları için yaşayarak geçirdim. Yemek pişirdim, ev sahipliği yaptım, eğlendirdim. Şimdi kendim için yaşamak istiyorum.

Ve merak ediyorum: Bu yalnızlığın ve yorgunluğun bir işareti mi, yoksa bu yaşımda kendi dünyamı korumak ve kimseyi içeri almamak gibi doğal bir arzu mu?

#Alıntıdır

Ekim 14, 2025

Yaşlılığıma mektup:


'' Sevgili Ben

🌸Yaşlandığında  haklı olduğundan emin olsan bile asla kimseye bir şey öğretme çabası içinde olma... Bunun seni ne kadar rahatsız ettiğini hatırlıyor musun? Yaşlıların tavsiyesine kendin uydun mu?

🌺İstenmedikçe yardım etmeye çalışma. 

🌸Kendi yardım isteğinle de,  kimseyi zorlama.  Ancak isteyene  yardımcı olabilirsin. Ve bunun dozunu iyi ayarlamayı unutma! Çünkü İnsanlar nankör olmaya hazırdırlar. Bir gün yaptığın tüm yardımlar unutulabilir.

🌺Sevdiklerini dünyadaki tüm talihsizliklerden korumaya çalışma. Sadece onları sev...

🌸Sağlığın, komşuların, emekliliğin hakkında şikayet etme...

🌺Konuşurken, eski bir kavgaya dönüşme, konuşmaların kavga eder gibi değil, insanı okşar gibi olsun.

🌸Çocuklardan minnet bekleme…

🌺Kendi gençliğini hatırla, nankör çocuk pek yoktur ama, çocuklarından minnettarlık bekleyen anne ve babalar vardır.

′′ Ben senin yaşlarındayken... gibi cümleler söyleme sana en iyi yılları verdim.. 'gibi cümleleri ise asla söyleme.

🌸Torunlarınız varsa, size büyükanne, büyükbaba demeleri için ısrar etme.

🌺Son paranı yaşlanma karşıtı tedavilere harcama. İşe yaramaz. En iyisi bir gezi için harcamak…

🌸Aynadaki her gün yaş alan bu kadını sev.Bakma sen onun çizgilerine, değişen yüzüne … ne anılar, ne acılar var o yüzde.🤗 Kendini gencim  diye kandırma amaa olabildiğince şık görünmeye çalış. Kesinlikle genç, güzel değil. Olabildiğince, imkanlarınca şık. İnan bana böylesi daha iyi…

🌺Varsa eşine dikkat et, buruşuk, çaresiz ve huysuz bir yaşlı olsa bile... Bir zamanlar genç, güçlü ve neşeli olduğunu unutma. Ve belki de şu anda sana gerçekten ihtiyacı olan tek kişi o.

🌸Yeni teknolojileri anlamak, haberleri takip etmek, sürekli olarak yeni bir şeyler çalışmak, 'zamanda geride kalmamak' iyi gelir. 

Bu eğlenceli. İstediğini yap. 

Hala yapabiliyorken!

Hiçbir şey için kendini suçlama. 

🌺Hayatına ya da çocuklarının hayatına ne olduysa bilki sen elinden geleni yaptın. Evet belki daha fazlasını yapabilirdin. Ama bu kadarını yapabildin kabul et ! Ne olur KABUL ET ve DEVAM ET!

🌸Her durumda her ortamda saygınlığını koru! Sonuna kadar!

🌺🌸🌺Veeee asla unutma  ‘ KİMSENİN ŞİFACISI SEN DEĞİLSİN, HERKES KENDİ ÖYKÜSÜNDE’

(Azıcık alıntı 💕 Azıcık Ferdağ 😄)

Ekim 11, 2025

💕💕💕💕

 


"Ah..." dersin, "keşke bir evim olsa da şu kiradan kurtulsam o kadar rahat edeceğim ki..."

Bir evin olur, 2+1.

"Biraz büyük olsa, şuraya bi konsol sığsa ne güzel olurdu." dersin sonra.

O da olur, valla olur! Daha büyük bir ev de alırsın.

Üstünden az biraz zaman geçer sıkılmaya başlarsın: "Keşke bahçeli bir evim olsa çocuklar koştursa, köpek beslesek, domates eksek." dersin.

Gerçekten çabalasan, o da olur.

Bu defa, "şehrin göbeğinde değil de, keşke Ege sahilinde olsaydı şu ev ne güzel deniz havası alırdık." dersin.

O da olur uğraşırsan, niye olmasın?

Ege sahilinde, bahçesinde domates ektiğin, köpeğinin de olduğu o bahçeli evinde anneni babanı özlersin bu defa.

"Keşke onlar da komşum olsaydı, tüm sevdiklerim yanımda olurdu." diye geçirirsin içinden.

Hikaye bu ya, çok istedin o da oldu diyelim...

Sonra n'olur?

Annen baban ölür, deprem olur, sel gelir kendi enkazının altında kalırsın.

Bizi sonsuz mutlu edecek, kavuştuğumuz zaman bizi tatmin edecek tek bir somut şey yok bu hayatta.

Biz zannederiz ki sorun zannettiğimiz şeyi çözersek, bütün sorunlarımızdan kurtulacağız. Her çözüm beraberinde yeni bir sorunu getirir oysa. O sarmaldan kurtulamayacağımızı anlayınca da "yoruldum" demeye başlarız.

Yorulursun...

Hiç durmadan koşmaya devam edersen mola vermezse ruhun, kazananı asla belli olmayacak yarışlara girersen yorulursun güzel kardeşim.

Yorulursun...

Razı olmayana huzur olmadığını kabul etmezsen, insan olduğunu ve hata yapmaya programlandığını hatırlatmazsan kendine yorulursun.

Yorulursun güzel kardeşim. Kabullenmenin başarısızlık değil başarı için ilk basamak olduğunu, merhametin sadece senden acizlere değil bizzat insanın kendine de etmesi gerektiğini, şükretmenin fakirlere has bir eziklik olmadığını kabul etmezsen yorulursun.

Bunları yapmazsan kendi giyotinini kendin hazırlar, başını oraya kendin yaslar, gözlerini kapatıp kendi sonunu korku içinde beklersin.

Bu dünya doyma, rahata erme, tatmin olabilme yeri değil.

Bu dünya öylece geçip gitme, giderken de en güzel şekli ile geçme yeri sadece.

Başka anlam yüklersen çok yorulursun...

Ezgi Akgül

Ekim 03, 2025

CEHENNEM

 

Arap inançlarına göre Cehennem ; haddinden fazla sıcak olan, insanların durmadan azap çektiği bir yerdir.

Orada kaynar yiyecek ve içeceklerden başka bir şey yoktur.

Neden mi ?

Çünkü Araplar sıcak bir coğrafyada yaşayan ve sıcaktan eziyet çeken bir topluluktur.

O yüzdendir ki, onlar için en ızdırap yer böylesine sıcak bir yerdir.

Norveç mitolojisine göre ise ;

Cehennem (Niflheim) buz gibi soğuk yeraltı dünyasıdır

ve oradaki bütün nehirler donmuş haldedir.

Çünkü Norveçliler de, soğukta yaşayan ve soğuktan eziyet çeken bir topluluktur.

Peki ya gerçekte Cehennem neresidir?

Buna en güzel cevabı veren ise Dostoyevskidir ;

"Cehennem insanın kalbinde sevginin bittiği yerdir." 

Ve

Osho ilave eder ;

"İyi insanlar cennete gider değil,

iyi insanlar nereye giderse cennet orası olur."

(Alinti)