Ocak 26, 2023

ŞARKILARDA GİZLİYDİ ONLARIN BÜYÜK AŞKI..


💫Çiğdem Talu, Ercüment Ekrem Talu’nun torunu ve Recaizade Mahmut Ekrem’in torununun kızı. Edebiyatçı bir aileden geliyor yani. Filoloji eğitimi aldı, 17 yıl bir özel okulda İngilizce öğretmenliği yaptı.

   Mutsuz bir evlilikten sonra, şarkı sözü yazarlığına başladı. Kader karşısına 24 yaşında bir kimya mühendisini çıkarmıştı: Melih Kibar. Kendisi o zaman 36 yaşındaydı.

💫Çiğdem şarkı sözü yazıyor, Melih beste yapıyordu. Sekiz sene beraber çalıştılar, 270 şarkı yaptılar. Melih’in ifadesiyle öyle görür görmez aşık olmadılar birbirlerine. Önce, ”İşte öyle bir şey,” derken ısındılar birbirlerine, sonra da

Bende bu cehennem gibi yürek olmasa,

Bende deli rüzgâr gibi hasret olmasa,

Bir de cana can katan o sevdan olmasa,

Ah bu hayat çekilmez” diyerek sanki bir şeyler anlatmak istiyorlardı.

Birlikte gittikleri Sopot Festivalinde, artık her şey ayan beyandı. Ama Çiğdem korkuyordu. “Kocaman kadının çıtır sevgilisi var.” dedirtmek istemiyordu.

💕Sonra zoraki bir ayrılık… Melih yüksek lisans yapmak için Londra’ya gitti. Ama aşk aşktır. Çiğdem sevdiği adamı görebilmek için fırsat buldukça Londra’ya uçtu.

💫İki sevgili, 1976 sonunda İstanbul’da buluştular ve 1977’yi Tarabya’da bir restoranda birlikte karşıladılar. İlhan İrem ve Erol Evgin’in desteğiyle Melih Çiğdem'e dedi ki;

Çiğdem, Çiğdem, çiçeklerin en güzelisin sen

Bilmem ki bundan başka sana neler söylesem

Şarkılara can veren ilham meleğimizsin sen…

💫Ama aradaki yaş farkı hep duvar gibi durdu karşılarında. Dostça ayrıldılar, birleşmeden. Saray terbiyesiyle yetişmiş Çiğdem, bu farkı anlatamıyordu mantığına. Ama birlikte çalışmayı, birlikte üretmeyi sürdürdüler.

  1980’lerin başında göğüs kanseri dediler Çiğdem’e. Geç konulmuş bir teşhisti. Çiğdem bu sefer Londra’ya tedavi için gidip geliyordu. Neşeli görünmeye çalışıyordu. Ama lanet bir hastalıktı bu. Bir türlü geri adım atmıyordu. Masraflar artmıştı.

Dostları bir araya geldi, Çiğdem’e destek için. “Çiğdem Talu’ya Selam” adıyla bir konser düzenlediler. O gece bütün dostları şarkı söyledi.

Ama 28 Mayıs 1983’te gazetelerde bir haber vardı: “Şarkılar Öksüz Kaldı.” Evet, şarkılar öksüz kalmıştı ve Çiğdem artık şarkılarıyla anılacaktı.😢

💫Çiğdem’in ölümünden sonra Melih kapkaranlık bir sessizliğe büründü. Artık eskisi gibi beste yapamıyordu. Son olarak geçti piyanosunun başına ve selam gönderdi Çiğdem’ine, “Sessiz Veda” şarkısıyla.

💫Ya, sonra mı? Melih de kansere yakalandı ve 7 Nisan 2005’te Çiğdem’ine kavuşmak için kapadı gözlerini. Tıpkı Çiğdem gibi, aynı arkadaşları aynı camiden, Bebek’ten sonsuzluğa uğurladı Melih’i😔

♥️♥️İşte, yaşanmış ama bitmemiş bir aşk hikayesi…

Seni düşündüm dün akşam yine.

Sonsuz bir umut doldu içime.

Bir de kendimi düşündüm sonra.

Bir garip duygu çöktü omzuma.

Hani ıssız bir yoldan geçerken,

Hani bir korku duyar da insan,

Hani bir şarkı söyler içinden,

İşte öyle bir şey.

Hani eski bir resme bakarken,

Hani yılları sayar da insan,

Hani gözleri dolar ya birden,

İşte öyle bir şey, işte öyle bir şey.

Seni düşündüm dün akşam yine.

Bir garip huzur doldu içime.

Bir de kendimi düşündüm sonra.

Bir garip duygu çöktü omzuma.

Hani yıldızlar yanıp sönerken,

Hani bir yıldız düşer de insan,

Hani bir telaş duyar da birden,

İşte öyle bir şey.

Hani yağmurlar yağar ya bazen,

Hani gök gürler ya arkasından,

Hani şimşekler çakar peşinden,

İşte öyle bir şey, işte öyle bir şey. 😔t


Çiğdem Talu       

Melih Kibar

Ocak 22, 2023

İnsan belkide en çok mutlu olduğu yere aittir, kimbilir...!

 

….dört yaşındayım , tek göz odada yaşıyoruz 6 kişi ..Annemler genç tâbi , babamın saçları henüz siyah.Biz fakiriz, babamın düzenli bir işi yok.Ben ilkokul birdeyken Çaykur' a sınavla alınıyor işçi statüsüyle.Evimiz büyük lakin 3 erkek kardeşe birde babanneme bölündüğü için bize iki oda düşmüş.Kışın soğuk olduğu için alt kattaki oturma odasında yatıyoruz.Amcamlar yan odada oturuyorlar , onların odasında "  desenleri göz alan rahat bir sedir" var .O dönemler  "sedir" biraz da zengin ve varlıklı olmanın oturma düzeniydi .Amcam Almanya'da çalıştığı için iyi kazanıyordu.

Babam evin en küçüğü en ezileni, babasını sadece 5 sene görebileniydi.İki amcamda yurt dışına giderken evi, babaannemi herkesi ona emanet ederek gidiyor.Babam buna gönüllü mü sanmam! 

Bizim odamızda sedir yok divan var , onada biz oturamayız , ya gelen misafirler, ya babamın değişmez uzanma mekanı, yada Annemin  her doğum yaptığında lohusa yatağı olurdu. .Biz hemen divanın ayak ucundaki iskemilere otururduk , onlarla ne oyunlar oynardık ne kadar eğlenirdik anlatamam.

Divanin yanında sobamiz  bulunurdu yani kuzine , sürekli babamın odun attığı , çay demlediği , annemin bulaşık ve yemek suyu ısıttığı gügümlerinin kaynadığı , çok fonksiyonlu ocak..

Babamın ilginç bir huyu vardı , resimli takvimlerden güzel bulduğunu koparır evin bir köşesine yapıştırırdı . Odamızın kapısı ise eski usûl kapılardandı, parmağını yassı demire bastırıp uzun çubuğu yukarı kaldıran bir düzenekle demirden bir kolla açılırdı.O kapının üzerinde , karlı havada çekilmiş eski bir Karadeniz konağı resmi yapıştırmıştı babam.Bu iyi bir şeydi , kaldığı odaya başka boyutlar açan, güzelleştiren bizimde hayal ufkumuzu çesitlendiren babamın cokda bilinçli yapmadığı bu davranış oldukça etkili vede eğlenceliydi.Teşekkürler baba o zaman edememiştim.

Birde olmassa olmaz naylon  yer muşambaları seriliydi odaya  , minik ama derin desenlerle bezeli.Ben küçük olduğum için bana mı ufak gelirdi bilmem🙂 Kapının arkasında  bu muşambanın üzerinde asılı salıncağımızda  , deli deli  sallanır ,döner ,dönerken  muşambanın çizgileriyle  oynayan ,boyut değiştiren daha farklı algoritmalar keşferderdim.Tabii bunların hepsini başım da döndüğü için  görüyor olabilirdim  muhtemelen🤭Birde sallanırken  kırmızı küçük puantiyeli ucu fırfırlı beli lastikli annemin diktiği etegimi giydiğini hatırlıyorum , dört yaşındaydım kolay unutmuyordum.

Geceler uzun ve soğuk , yer yataği yapardı bize annem , balık istifi gibi dizilirdik , en yaramaz en çok dayak yiyen balık ben tabii.Aile olmak çocukken beraber uyumak değil miydi?? Babam gece olunca ışığı söndürür öyle televizyon izlerdi geç vakte kadar .Bu huyu ölene kadar değişmedi.

Seneler geçti , biz büyüdük , amcamlar yeni evlerine taşındı , evin tüm odaları bize kaldı .Oturma odasına yeni iki çekyat , televizyon vitrini alındı, yerler kırmızı halifleksle döşendi .Biz zengin mi olduk böyle olunca!!Bilemedim.

Çok renkliydi cocukluğum, şimdi minimalist dizaynlar, gri ve soğuk renklerin hakim olduğu silik yaşamlar.Bu nasıl bir uzay çağı daha uçan arabalar bile icat edilmedi.Nasa beni bulsun, kendine dikkat etsin.😉

Herşey değişti, mevsimler, yıllar, coğrafi şekiller, yıldızlar, ağaçlar, bulutlar, jeopolitik konum vede insanlar lakin Annem ve Babam sağlıkları bozulana kadar hep o odada yattı, o odada  uyudu. 

İnsan belkide en  çok mutlu olduğu yere aittir, kimbilir...!!


Zerrin İpek Yurttaş

Ocak 18, 2023

SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA 💕

💫Barış Manço’nun 1979 Yılında meşhur ettiği, Mehmet Ağa Aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı Dönemi yetkilileri Mehmet ağayı çağırarak Kıbrıs Girne’de büyük bir tarla vererek " Karaman’daki Bahçelerin gibi ek, biç, halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım. Hayvancılık ve Tarımı geliştir" derler...

1810-1920 tarihleri arasında yaşamış Karaman’ dan Kıbrıs’a 5 kardeşinide alıp gelmiştir. Yörük Türkmendir... Kıbrıstaki Köyünün adının Göçeri olması, Yörüklerin konar göçer hayatından gelmektedir. Yörükler köyü de derlermiş Göçeri köyüne ..

Sarı Çizmeli Mehmet ağa, Devlete söz verdiği gibi Tarımda ve hayvancılıkta binlerce kişi çalıştırır, İş verir büyük bir aile olurlar...

Zamanla 3 bin dönümden fazla toprağı olur. Kavgalıları barıştırır, bekarları evlendirir, eşyalarını hediye eder, ev verir, en az da birer dönüm toprak bağışlarmış.

Fakir fukara bir kahvehaneye, ya da lokantaya gittiğinde para ödemez, yer içer, tüm hesapları Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ya yazdırırlarmış.

Ağa her Cuma namaz öncesi esnafı dolaşır, halkın borçlarını ödermiş.

Kendi gibi gönlü de zengin bu ağa malını mülkünü hep başkalarının hesabını ödeyerek harcadığından, yokluk içinde ölmüştür.

Torunları hala Girne İli, Dikmen Beldesi, Göçeri Köyünde yaşamaktadır.

Barış Manco anlatıyor : Kıbrıs’a gittiğim zaman bu mezarı arayıp buldum.

Beni çok üzen konu ise, Mezarın sahipsizliği...

Kabri aradığımı taksiciye söyleyince, Öyle bir bakış attıki anlatamam... " Abi Ben yıllardır burada taksiciyim, böyle bir mezar duymadım" demiştir.

Gittiğimiz köyde bir amcaya denk geldik ve sorduk. Taksicide kulaklarıyla duydu ve amcada aynen böyle diye doğruladı ve bize mezarı şu karşı tepede diye gösterdi.

💫İşte bu hikayeyi 1971’de Kıbrıs’a gittiğinde duyan ve araştıran Barış Manço Kabri ziyaret eder fakat çok bakımsızdır kabri (1977) Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkısını yapar ve sonrasında Mehmet Ağa’nın köyündeki mezarını yaptırır (1982).

İşte o harika şarkının kaynağı bu hayat hikayesidir

Şimdi sözlerinin daha bir anlamlı olduğunu fark edeceksiniz.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa

Yaz dostum güzel sevmeyene adam denir mi

Yaz dostum selam almayana yiğit denir mi

Yaz dostum altı üstü beş metrelik bez için

Yaz dostum boşa geçmiş ömre yaşam denir mi

Yaz tahtaya bir daha tut defteri kitabı

Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı

Yaz dostum yoksul görsen besle kaymak bal ile

Yaz dostum garipleri giydir ipek şal ile

Yaz dostum öksüz görsen sar kanadın kolunu

Yaz dostum kimse göçmez bu dünyadan mal ile

Yaz tahtaya bir daha tut defteri kitabı

Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı

Yaz dostum Barış söyler kendi bir ders alır mı

Yaz dostum su üstüne yazı yazsan kalır mı

Yaz dostum bir dünya ki haklı haksız karışmış

Yaz dostum boşa koysan dolmaz dolusu alır mı

Yaz tahtaya bir daha tut defteri kitabı

Sarı çizmeli Mehmet ağa bir gün öder hesabı.

💫💫Halk bilimi, kültür, ve  müzik ancak böyle güzel birleştirilebilir. Ve bunu en iyi yapanlardan biri Barış Manço  idi. Hem hikayedeki Mehmet Ağanın hem büyük kültür adamı Barış Manço' nun ruhu şad olsun.