
Allah bize sadece vatan toprağını değil ,dünya topraklarını da görmeyi nasip etti. ŞÜKÜR🌹
Optik illüzyon testine göre, kadın beynine mi erkek beynine mi sahipsiniz? Şimdi resme bakın ve ilk gördüğünüz görüntüye odaklanın… Çünkü bu optik illüzyon erkek beynine mi kadın beynine mi sahip olduğunuzu ortaya çıkarabilir.
Koşan adamı hepimiz görüyoruz evet ama adam size doğru mu koşuyor yoksa sizden uzaklaşıyor mu?
Peki neden herkes aynı görüntüyü farklı görebiliyor? Beynimiz, bilgiyi alıp işlerken değişen süreçler nedeniyle, belirsiz görüntüleri farklı şekillerde deşifre eder.
EĞER KOŞUCU SİZE YAKLAŞIYORSA…
Eğer koşan kişiyi kendinize yaklaşırken görüyorsanız bu daha çok erkek beynine sahip olduğunuz anlamına geliyor. Sorunları çözmek için analitik becerilerinizi kullanıyor ve hayatın zorlu engellerini aşmaya çalışıyorsunuz. Bir şeyi merak ettiğinizde öğrenmek için uğraşır ve sonunda başarırsınız. İşte o zaman, ona nasıl yaklaşacağınıza dair bir fikir bulana kadar tüm enerjinizi buna odaklarsınız.
Aynı anda pek çok şeyle uğraşmak yerine bir şeye odaklanmayı tercih edersiniz. Bir kez bir fikir bulduğunuzda veya bir şey hakkında güçlü bir fikriniz olduğunda, ikna edici argümanlarla onu desteklemeye hazırsınız çünkü kendinizden; harika odaklanma ve dikkat becerilerinizden oldukça eminsiniz.
EĞER KOŞUCU UZAKLAŞIYORSA…
Eğer resimdeki adamı sizden uzaklaşıyor gibi görüyorsanız, daha çok kadın beynine sahipsiniz demektir. Bu da analitik becerilerinizin ve muhakeme yeteneğinizin en yüksekte olduğunu anlamına gelir. Duyularınıza ve mantığınıza güveniyorsunuz ve karar verirken acele etmiyorsunuz.
Hafızanız çok iyi. Her zaman güvenebileceğiniz şey sezgileriniz ve mükemmel duyularınız…
💫Bu yorganlar uyurken bizi sarmalar. Ağırdırlar. Dolayısıyla üzerimizden düşmeleri de kolay değildir.
💫Son yıllarda yapılan araştırmalarda, bu ağır yorganların altında yatmanın stres bozuklukları, anksiyete, uykusuzluk sorunları ve daha birçok psikolojik hastalığa gerçekten de yarar sağladığını bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
💫Bilim insanlarına göre, özellikle uyku öncesi vücut üzerinde hissedilen bu kuvvet, insanı oldukça hızlı bir şekilde sakinleştiriyor. Bunun da sebebi bebekken anne kucağındaki güveni hatırlatması olarak açıklanıyor.
Koyun yünü sinyal ve radyasyon emicidir.Kullandığımız ; cep telefonu, modem, kumanda gibi elektronik cihazların yaydığı radyasyonu emerek vücudumuza zarar vermesine mani olmaktaymış.
Ayrıca koyun yünü;
✅vücutta biriken negatif enerjiyi alırmış,
✅ısıyı da dengeliyormuş (yazın serin, kışın sıcak tutmakta)
✅alerjik ortamların oluşmasına da fırsat vermiyormuş,
✅bir çok romatizma ağrılarına iyi gelmekteymiş
Var mı sizler de bu yorganlardan, yataklardan???
Yün yatakta yatamıyor, yün yorganla örtünemiyorsanız en azından; yün çorap, fanila, gömlek giymeli, yün eldiven takmalı. Yün kuşak muhakkak kullanılmalı.
Alıntı
Biricik oğlunun yokluğunun pansumanı olarak kendini çocuk sevgisine adadığından mıdır bilmem, sadece ekranda gördüğümüz bu kısa boylu, tonton kadını hepimiz anne bildik muhtemelen. O bizim Hafize Anamız oldu. O ağlarken gülüşüyle acılarımıza perde oldu. Belki de işte sadece bu yüzden çok sevdik biz Hafize Anamız’ı. Çünkü o her çocuğu kuzucuğu olarak sevdi ve sevgisini hissettirdi.
Adile, 17 Haziran 1930’da doğduğunda tiyatro oyuncusu annesi Amelya ve komedyen babası Komik-i Şehir Naşit (Naşit Özcan), kızlarına Adela Özcan adını verdi. Annesi, anne tarafından Ermeni, baba tarafınan Rum’du.
Adile, mesleğini doğuştan seçmiş olabilirdi. Çünkü sanat dolu bir ailede büyüdü. Dedesi Kemani Yorgo Efendi, anneannesi de zamanının meşhur kantocularından Küçük Verjin’di. Abisi Selim ve yıllar sonra evleneceği Zeki Keskiner de bir tiyatro sanatçısıydı.
Adile, ailesiyle huzurlu bir çocukluk geçirdi. Ancak öğrenim hayatını 14 yaşına geldiğinde sonlandıracaktı. Onun serüveni gencecik bir kızken başladı.
Adile 14 yaşında okulu bıraktı, çünkü babası ölmüştü. Hayat artık buruk bir eğlence olacaktı onun için.
İstanbul Şehir Tiyatroları Çocuk Tiyatrosu’na girdi. Sinema dünyasını güldüren babasının yansıması olarak sahnelerde olacaktı artık Adile. Halide Pişkin Tiyatro Grubu ile ilk kez ‘’Her şeyden biraz’’ oyuncularından biri olarak çıktı sahneye. Enerjisi mükemmeldi, babasının kızıydı. Gülen yüzü ile hafızalara kazınacağı aslında bu ilk adımla kendini göstermişti.
Adile ve Ziya birbirini seviyordu ve mutluydu. 1952’de ilk ve tek çocukları olan Ahmet’in aralarına katılmasıyla mutlulukları perçinlendi. Sağ yanağında karakteristik bir benle doğan Ahmet, onları çekirdek aile yapmıştı.
Ahmet büyümüş, okullu olmuştu. Mutlu ailelerinin üzerine ilk gölge Ahmet ikinci sınıftayken düştü. Çünkü rahatsızlanması sonucu hastaneye götürdüklerinde kalbinin doğuştan delik olduğunu öğrendiler.
Ahmet, uzun yıllar okula gidemedi. Dışarıdan bitirme sınavlara giriyordu. Böyle böyle ortaokula kadar gelmişti.Ahmet ameliyat olmalıydı. Ahmet, ortaokul bitirme sınavları sürecinde kalbi ciddi bir şekilde rahatsızlanmıştı ve doktorlar onun ameliyat olması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu ameliyat o zamanlar Amerika’da yapılıyordu ve ne Adile’nin ne de Ziya’nın masrafları karşılayacak gücü vardı.
Adile Naşit sanat camiasında çok seviliyordu. Sanatçı dostları yetişti yardımlarına. O dönemde gerekli miktar 100 bindi. Sanat camiası, tiyatrolar, gazeteler ayaklandı. İstanbul Tiyatroları bir gecelik gelirini bağışladı. Üstüne bir de ‘’Gece Yarısı Tiyatrosu’’ düzenlendi. Dönemin gazeteleri de paranın kalanını denkleştirmek için kampanyalar başlattı. Nihayet Ahmet ameliyata gönderildi.
Aslında Ahmet’in ameliyatı çok iyi geçmişti, iyileşecekti. Ama ameliyat sonrasında bir gün beklenmedik kötü bir sürprizle Ahmet komaya girdi. Bu bekleyiş annesi ve babası için derin bir sessizlikti.16 Haziran 1966’da Ahmet gözlerini artık bir daha açamayacaktı. Girdiği komadan hiç uyanamadı. Üstelik yarın annesinin doğum günüydü.Oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra
Adile Naşit oğlunun ölüm haberini İzmir’de bir oyununun öncesinde aldı. Yıkıldı, kahroldu, ama gözyaşlarını içine akıtmayı tercih etti. Aldığı haberin yıkıcılığına rağmen her zamanki şen kahkahasını yüzüne maske edip sahneye çıktı ve seyircisini güldürdü.
Bugün, tüm hayatının değişeceği gündü. Bizleri güldürmeye bugün bile devam eden Hafize Ana’nın kahkahalarının ardında oğlunun hasreti ve yasının ilk günkü tazeliği vardı.
Oyun bitiminde İzmir’den İstanbul’a döndü. Perişan haldeydi. Yeni bir hayat onu bekliyordu. Adile, bir daha asla uçağa binmeyecek ve doğum gününü kutlamayacaktı.
Kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adadı.
Münir Özkul ile başrolleri paylaştığı filmlerindeki anne karakteriyle daha da ünlendi. İçinde yara olan anneliğinin kabuk bağlamasına hiç izin vermedi. O yarayı hep kanattı. Çünkü biliyordu, bir acı ancak böyle mutlu ederdi insanı.
1980’de TRT Ankara Televizyonu prodüktörlerinden İlhan Şengün, Adile Naşit’e ‘’Uykudan Önce’’ programını teklif etti. Artık Adile Naşit, her gece sessiz evinde oğlunun fotoğrafına bakarak ona anlattığı masalları kuzucuklarına, yani o dönemin çocuklarına televizyondan anlatacak ve hikayeler okuyacaktı. Tek kanallı televizyon döneminde bu program Adile Anne’nin kuzucukları tarafından çok beğenildi.
Hayat aşkla bağlandığı ve yaralandığı yerde tutar insanı ve sen o yörüngede dönmek istersen asla çemberin dışında kalmazsın. Üstelik ödülün de vardır.
Her insanın ödülü elle tutulur gözle görünür bir takdirle sunulmaz belki, ama Adile Naşit’e sunulmuştu.
Tiyatro oyunları ve sinema filmlerinde yarattığı ‘’anne’’ karakteri, kendine has özelliklerini doğru bir şekilde aktarımı onu Türk Sineması’nın unutulmazları arasına kattı. Üstüne bir de kuzucuklarının sevgisi vardı. Bu karakter onun 1985’te ''Yılın Annesi'' seçilmesini sağladı. Bu onun hayattan aldığı en özel ödüldü.
Adile Anne sevdiklerinin ölümüne şahit olmuş insanlardan biriydi. Bu onun belli ki kaderiydi. Temmuz 1982’de kaybettiği biricik oğlunun babası, sevgili eşi Ziya Keskiner öldü.
Bu ölümün ardından 16 Eylül 1983’te Adile Naşit, Cemal İnce ile gizlice evlendi. Özel hayatını her zaman saygılı ve gizli yaşadı.
Adile Anne bağırsak kanseri olmuştu. Kanserle savaşırken de mesleğini ve çocukları asla ihmal etmedi. Ancak bünyesi savaşı kaybetti ve o, 11 Aralık 1987’de öldü.
Adile Anne yaşamın hakkını vermiş, her kalbe sevgiyle dokunmuş ve 52 yaşında oğlu ve kocasına kavuşmuştu.
Filmlerini muhtemelen tek tek yazsak bu yazı uzar da gider. Onun olmadığı bir Türk filmi neredeyse yok gibi bir şey, ki bu biyografi de onun duygularına dokunma odaklı aslında.
Ben onu en çok şurada sevdim diyemiyorum. Her filminde aynı duygu yüklü anne vardı çünkü. Annelik, Adile Naşit’in eteklerinden dökülür de o yanacıklarından sıcacık öpmek isteriz ya hani, size de olmuştur. Bugüne kadar fark etmediyseniz şöyle bir düşünün ve yüzünüzdeki gülümsemenin sebebini bulun derim.
Hatta Adile Naşit, bir de ünlü komedyen Kemal Sunal ile bir araya gelmişse, gülümsemenizi bir daha değerlendirin.
Sonra Gırgıriye’de ne çok eğlendiğinizi, Mavi Boncuk’ta bir romantik komediden az önce uyandığınızı, Talih Kuşu’nu hatırlayın. Onun samimiyetini, tam bir anne modeli tontonluğunu, ne çok sevdiğinizi anımsayın. Her zaman bizden biri oluşunu içimizde sıcacık hissettiğimizi ve hepimizin bugün bile onun kuzucuğu olduğunu düşünün. Eminim bu koca yürekli annenin kalbi bunu şimdi bile duyacaktır.
İyi ki…
(kaynak:/www.ensonhaber.com/biyografi/oyuncu/adile-nasit-kimdir)