FERDAĞCA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FERDAĞCA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mart 11, 2024

Neden "LEYLEK?"



Bilen bilir... Çocukluğumuzun ana karakterlerinden biridir LEYLEK. En azından benim için öyleydi. 
Gelmeleriyle yazı , gitmeleriyle kışı haber veren canım leyleklerimdi onlar benim.
Nedendir bilmem Gelibolu'da bizim mahalleye pek uğramazlardı. Ama  Lapseki'de dede evinin çevresindeki  her direğin, her çatının üzerinde olurlardı her mayıs.

Leyleklerimi doya doya incelerdim  dede-anneanne evine gittiğimde. Onların neresi olduğunu hiç bilmediğim sıcak ülkelerden gelip yine sıcak ülkelere gittiklerini düşünmek, yolda nelerle karşılaştıklarını hayal etmek ne kadar da heyecanlıydı. 
Ne şanslıydı bu leylekler hep hareket halindeydiler.. .
En çok onlar geziyordu, bildiğim tüm hayvanların içinde...
Sonra mı???
Kader bana "Sen misin elin leyleğini özenen"? dedi .
Tam 17 yaşımdan beri bavullar can yoldaşım:))
Üniversiteyle başlayan hareket halim  memuriyetimizle taçlandı.
2-3 yılda bir çıkan tayinlerle, leylekler gibi  sadece sıcak memleketlerini değil soğuk memleketlerini de gezdik canım Türkiye'min .
Allah bize sadece vatan toprağını değil ,dünya topraklarını da görmeyi nasip etti. ŞÜKÜR🌹
İşte canım dostlar; bundan ötürü bu trakyalı bacınızın, sembolü leylektir:)





Mart 08, 2024

8 Mart ve AJDA PEKKAN

Okulumda genç bayan meslektaşlarım sağolsunlar, hep sevildiğimi hisettirdiler bana.
Pırıl pırıl gözleriyle yanıma yaklaşıp,
"Ne yapmalıyım  ben şimdi?" dediler sık sık...
Cevap aradıkları sorular,
"kadın OLMAK, öğretmen OLMAK, anne OLMAK, eş OLMAK, evlat OLMAK...vb"ile ilgili oldu hep.
💢💢💢
O kadar çok OLMAK 
O kadar çok SORUMLULUK
ve senden yapman için beklenilen
O kadar çok ROL var ki...🙄
🌹Hepsi de yakana yapışmış, en iyisini yapmanı bekliyorlar.
Azıcık bu rollerden birini öne çıkarsan, 
öbürkü bas bas bağırıyor en önemli benim diye.
Ses o kadar yüksek ki,
kendi sesini duyamaz oluyorsun bir noktadan sonra.

🌹Oysaki öyle miydi yaaa?
Anne-baba ocağında,
Üniversite yıllarında,
Çalışmadan,
Evlenmeden,
Anne olmadan,
Sadece kendinle baş başayken.
Nasıl da yüksekti sesin, bahardaki kuş misali...


"Eveeet hocam ne de güzel tanımladınız! "diyorlar ve devam ediyorlar. “Hayat bu mu? Biz böyle hayal etmemiştik oysa ki. 😩Nasıl geçer bu rollerin ağırlığıyla yıllarımız?"...
💢💢💢
Genç meslektaşlarıma
"Yaklaşın bakayım yamacıma" diyorum.
Sonra da soruyorum.
"Sağlığınız yerinde mi?"
"Çok şükür hocam" diyorlar.
"O halde şimdi tüm formülü  maddeler halinde veriyorum. Hazır mısınız güzeller?
"Hazırız hocam!"

"Biiir-Sakin kal, GEÇECEK.
 İkiii-Abartma, herkes gibi sen de BAŞARACAKSIN.
Üüüç-Unutma, sabırla yürümeye devam edersen tünelin sonunda ışık seni BEKLİYOR.🥰

"Böyle düşününce darlanmamız geçecek mi hocam?...😰"

"Daha son maddeyi söylemedim. Şimdi iyiceeee yaklaşın bakayım yamacıma" diyorum. Nefeslerini tutmuşlar ağzımın içine bakıyorlar:)
"Çok darlandığınız anda kesinlikle AJDA dinlenecek veee AJDA PEKKAN dinlenirken de içinizden, 
10 kez  BEN AJDA DEĞİLİMBEN AJDA DEĞİLİM 😃 denilecek, anlaşıldı mı canlar? Muhtaç olduğunuz kuvvet ,damarlarınızda ki asil kanda mevcut. Şimdi marş marş mutfağa,
o bulaşıklar sizi bekliyor..." diyorum.😊

"Hocaam son söyledikleriniz olmadı yaaa" 🙄

🌹🌹Oldu, oldu, bal gibi de oldu. Kaç yıllık hocayım,
Kaç yaşında da KADINIM.
Siz de gelin bakalım benim yaşıma, o zaman siz de her şeyi çözmüş olacaksınız...😉

Ben de, Ajda'nın taş gibi hatunluğunu düşünmemeye çalışarak,"Ben de değiştim sevgilim en az senin kadar.
İnan ki her yaşın bir güzelliği var.
Yüzündeki çizgilerinle saçındaki beyazlarla,
Benim için eskisinden daha güzelsin.
Bırak varsın geçsin yıllar,
Bitsin artık bu korkular..."
                      diyerek mutfağa ve bulaşıklara doğru ilerliyorum...😎


🦋 8 MART KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN!🦋

                                








Şubat 22, 2024

Boşuna BABA denmiyor, MÜSLÜM BABA

Benim oldum olası hiç müzik kulağım olmadı.
Hiç bir şarkıyı baştan sona bilmem.Hatta nakaratını bile aklımda tutamam.
Yıllar önce, bir yaz günü Ankara'da dolmuşla Kızılay'a gidiyorum.
Ankara'yı bilen bilir.
Öğrenciler, memurlar çekilince yazın bomboş kalır Ankaramız.
Benimle birlikte, üç kişi daha var dolmuşta.
Şöförün hemen arkasına oturuyorum.
Şoför abim açmış teybi.
Usul usul bir şarkı geliyor kulağıma...
Çalan şarkının, Teoman'a ait olduğuna eminim ama ses farklı iyice kulak kabartıyorum bu sessss  MÜSLÜM GÜRSES' in sesi
Kafama vura vura öğretiyor şarkıyı,
İyi bir öğretmenin öğrencisine dersi öğrettiği gibi,
İlk defa bir şarkının  nakaratı aklıma giriyor.

.......Bugun benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yastayım
Bir bar taburesi üstünde
Babamın öldüğü yaştayım
Bugün benim doğum günüm
Kelimeler büyüyor ağzımda
Bildiğim tüm hayatlar
Paramparça, paramparça......


Vay anasına diyorum.
Bu şarkının sözleri böyleymiş demek ki😔
Hemen rahmetli babamla kendi yaşımı karşılaştırıyorum.
52 yaşıma daha var diye düşünürken, göz yaşlarım sel oluyor.
Şöför abi aynadan bakıyor bana , "Ben de babasızım" diyor, sessizce.
Bir tek ben duyuyorum onu. Biliyorum neden sessizce söylediğini,
Çünkü BABASIZLIK  yüksek sesle söylenmez😢
Ve o dolmuşta duygular,
 Müslüm Baba'nın söylediği gibi paramparça oluyor...

💢💢💢
Filmini çok oldu seyredeli.
Hem sinemada hem de evde seyrettim.
Oyuncular harika
Acıklı ama, gerçekçi bir film.
İki güzel ama yaralı  ruhun nasıl bir araya geldiğini, sevginin nasıl bir güç olduğunu anlatıyor.

Muhterem NUR'un hayatı da ayrı bir film konusu bence.


AMA SİZ YİNE DE MÜSLÜM GÜRSES'TEN PARAMPARÇAYI DİNLEYİN. OLUR MU?






Temmuz 15, 2022

Ben onlara küstüm, oyuna değil!

Nöbetçiyim, katları dolaşıyorum. Bir baktım yerdeler. Çaktırmadan seyrettim. 
"Haydi, hoppa, YER"diye içlerinden biri bağırıyor. Sonra yere atıyorlar kendilerini.
Yerler mikroplu yatmayın diye atarlansam, anın büyüsünü bozacağım. 
Dağılın başka oyun mu yok desem, kalplerini kıracağım.

Ne desem? Ne desem?(Gökhan ayrı ayrı duruyor. Dur ona bir şey diyeyim ben😉)
"Gökhan, oğlum sen niye ayrık otu gibi arkadaşlarından ayrısın? Yanaşsana gruba"
 (Gökhan belli kızgın, beni duymamazlığa geliyor)

"Gökhan, sana diyorum evlatcım yanaşsana arkadaşlarına"
"Onlara KÜSTÜM ben öğretmenim"
"Eee oynuyorsun ya onlarla Gökhan kuzu"
Gökhan kaldırmıyor başını bile,uzandığı yerden bana diyor ki:
"BEN ONLARA KÜSTÜM, OYUNA DEĞİL"

Hocahanım, hocahanım  
8 yaşında çocuğun verdiği hayat dersi,
 böyle de suratına ŞAPLAR işte...🥰
Öyle biz yetişkinlerin küsmesine benzemez bu meleklerin küsmesi.
Biz yetişkinler küsünce, 
birbirimizi oyunumuza değil mahallemize almayız.

Evlatcığımdan hayat mesajımı alınca, sesim yükseliyor:
"Haydi,kalkın artık yerden. 
Doğru lavobaya şimdi... 
O eller, sabunla yıkanacak. 
Berat, al bakayım Gökhan'ı yanına. Öyle ayrı gayrı olmaz. 
Ellerinizi yıkarken, GÖKHAN'IN DA KÜSKÜNLÜĞÜNÜ DE YIKAYIN GİTSİN"

Nisan 10, 2022

Kadın beynine mi erkek beynine mi sahipsiniz?

Optik illüzyon testine göre, kadın beynine mi erkek beynine mi sahipsiniz? Şimdi resme bakın ve ilk gördüğünüz görüntüye odaklanın… Çünkü bu optik illüzyon erkek beynine mi kadın beynine mi sahip olduğunuzu ortaya çıkarabilir.

Koşan adamı hepimiz görüyoruz evet ama adam size doğru mu koşuyor yoksa sizden uzaklaşıyor mu?

Peki neden herkes aynı görüntüyü farklı görebiliyor? Beynimiz, bilgiyi alıp işlerken değişen süreçler nedeniyle, belirsiz görüntüleri farklı şekillerde deşifre eder.

EĞER KOŞUCU SİZE YAKLAŞIYORSA…

Eğer koşan kişiyi kendinize yaklaşırken görüyorsanız bu daha çok erkek beynine sahip olduğunuz anlamına geliyor. Sorunları çözmek için analitik becerilerinizi kullanıyor ve hayatın zorlu engellerini aşmaya çalışıyorsunuz. Bir şeyi merak ettiğinizde öğrenmek için uğraşır ve sonunda başarırsınız. İşte o zaman, ona nasıl yaklaşacağınıza dair bir fikir bulana kadar tüm enerjinizi buna odaklarsınız.

Aynı anda pek çok şeyle uğraşmak yerine bir şeye odaklanmayı tercih edersiniz. Bir kez bir fikir bulduğunuzda veya bir şey hakkında güçlü bir fikriniz olduğunda, ikna edici argümanlarla onu desteklemeye hazırsınız çünkü kendinizden; harika odaklanma ve dikkat becerilerinizden oldukça eminsiniz.

EĞER KOŞUCU UZAKLAŞIYORSA…

Eğer resimdeki adamı sizden uzaklaşıyor gibi görüyorsanız, daha çok kadın beynine sahipsiniz demektir. Bu da analitik becerilerinizin ve muhakeme yeteneğinizin en yüksekte olduğunu anlamına gelir. Duyularınıza ve mantığınıza güveniyorsunuz ve karar verirken acele etmiyorsunuz.

Hafızanız çok iyi. Her zaman güvenebileceğiniz şey sezgileriniz ve mükemmel duyularınız…

Mart 26, 2022

KÖY YORGANIN MUCİZESİ




Ah! bizim parlak, renkli, işlemeli anne yorganlarımız. 
Bir zamanların çeyizlerin baş kahramanları.🥰 
Belki hızla değişen hayatımızda eskisi gibi yoklar ama nasıl da faydalıymış bu kahramanlar. 
Hatırlayalım mı?

💫Bu yorganlar uyurken bizi sarmalar. Ağırdırlar. Dolayısıyla üzerimizden düşmeleri de kolay değildir. 


💫Son yıllarda yapılan araştırmalarda, bu ağır yorganların altında yatmanın stres bozuklukları, anksiyete, uykusuzluk sorunları ve daha birçok psikolojik hastalığa gerçekten de yarar sağladığını bilimsel olarak kanıtlanmıştır.


💫Bilim insanlarına göre, özellikle uyku öncesi vücut üzerinde hissedilen bu kuvvet, insanı oldukça hızlı bir şekilde sakinleştiriyor. Bunun da sebebi bebekken anne kucağındaki güveni hatırlatması olarak açıklanıyor.


Koyun yünü sinyal ve radyasyon emicidir.Kullandığımız ; cep telefonu, modem, kumanda gibi elektronik cihazların yaydığı radyasyonu emerek vücudumuza zarar vermesine mani olmaktaymış.


Ayrıca koyun yünü;

✅vücutta biriken negatif enerjiyi alırmış,

✅ısıyı da dengeliyormuş (yazın serin, kışın sıcak tutmakta) 

✅alerjik ortamların oluşmasına da fırsat vermiyormuş,

✅bir çok romatizma ağrılarına iyi gelmekteymiş


Var mı sizler de bu yorganlardan, yataklardan???

Yün yatakta yatamıyor, yün yorganla örtünemiyorsanız en azından; yün çorap, fanila, gömlek giymeli, yün eldiven takmalı. Yün kuşak muhakkak kullanılmalı.               


                           

Alıntı


Ekim 31, 2021

Adile Naşit...




 Hababam Sınıfı''nda okul zili ile merdivenlerden koşarak inen Hafize Anamız, ''Neşeli Günler'’in inatçı turşucusu Saadet Hanım, Adile Teyzemiz, canımız, bir dönemin çocuklarını ‘’Uykudan Önce’’ masallarıyla büyütmüş kadın, Adile Naşit.

Biricik oğlunun yokluğunun pansumanı olarak kendini çocuk sevgisine adadığından mıdır bilmem, sadece ekranda gördüğümüz bu kısa boylu, tonton kadını hepimiz anne bildik muhtemelen. O bizim Hafize Anamız oldu. O ağlarken gülüşüyle acılarımıza perde oldu. Belki de işte sadece bu yüzden çok sevdik biz Hafize Anamız’ı. Çünkü o her çocuğu kuzucuğu olarak sevdi ve sevgisini hissettirdi.

Adile Anne’nin çocukluğu ve okul yılları

Adile, 17 Haziran 1930’da doğduğunda tiyatro oyuncusu annesi Amelya ve komedyen babası Komik-i Şehir Naşit (Naşit Özcan), kızlarına Adela Özcan adını verdi. Annesi, anne tarafından Ermeni, baba tarafınan Rum’du.

Adile, mesleğini doğuştan seçmiş olabilirdi. Çünkü sanat dolu bir ailede büyüdü. Dedesi Kemani Yorgo Efendi, anneannesi de zamanının meşhur kantocularından Küçük Verjin’di. Abisi Selim ve yıllar sonra evleneceği Zeki Keskiner de bir tiyatro sanatçısıydı.

Adile, ailesiyle huzurlu bir çocukluk geçirdi. Ancak öğrenim hayatını 14 yaşına geldiğinde sonlandıracaktı. Onun serüveni gencecik bir kızken başladı.

Adile tiyatroya giriş yapıyor

Adile 14 yaşında okulu bıraktı, çünkü babası ölmüştü. Hayat artık buruk bir eğlence olacaktı onun için.

İstanbul Şehir Tiyatroları Çocuk Tiyatrosu’na girdi. Sinema dünyasını güldüren babasının yansıması olarak sahnelerde olacaktı artık Adile. Halide Pişkin Tiyatro Grubu ile ilk kez ‘’Her şeyden biraz’’ oyuncularından biri olarak çıktı sahneye. Enerjisi mükemmeldi, babasının kızıydı. Gülen yüzü ile hafızalara kazınacağı aslında bu ilk adımla kendini göstermişti.


Adile Naşit kendisi gibi oyuncu olan Ziya Keskiner ile 1950’de evlendi.


Adile ve Ziya birbirini seviyordu ve mutluydu. 1952’de ilk ve tek çocukları olan Ahmet’in aralarına katılmasıyla mutlulukları perçinlendi. Sağ yanağında karakteristik bir benle doğan Ahmet, onları çekirdek aile yapmıştı.

Ahmet büyümüş, okullu olmuştu. Mutlu ailelerinin üzerine ilk gölge Ahmet ikinci sınıftayken düştü. Çünkü rahatsızlanması sonucu hastaneye götürdüklerinde kalbinin doğuştan delik olduğunu öğrendiler.

Ahmet, uzun yıllar okula gidemedi. Dışarıdan bitirme sınavlara giriyordu. Böyle böyle ortaokula kadar gelmişti.Ahmet ameliyat olmalıydı. Ahmet, ortaokul bitirme sınavları sürecinde kalbi ciddi bir şekilde rahatsızlanmıştı ve doktorlar onun ameliyat olması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu ameliyat o zamanlar Amerika’da yapılıyordu ve ne Adile’nin ne de Ziya’nın masrafları karşılayacak gücü vardı.

Adile Naşit sanat camiasında çok seviliyordu. Sanatçı dostları yetişti yardımlarına. O dönemde gerekli miktar 100 bindi. Sanat camiası, tiyatrolar, gazeteler ayaklandı. İstanbul Tiyatroları bir gecelik gelirini bağışladı. Üstüne bir de ‘’Gece Yarısı Tiyatrosu’’ düzenlendi. Dönemin gazeteleri de paranın kalanını denkleştirmek için kampanyalar başlattı. Nihayet Ahmet ameliyata gönderildi.




Adile Naşit’in oğlu öldü

Aslında Ahmet’in ameliyatı çok iyi geçmişti, iyileşecekti. Ama ameliyat sonrasında bir gün beklenmedik kötü bir sürprizle Ahmet komaya girdi. Bu bekleyiş annesi ve babası için derin bir sessizlikti.16 Haziran 1966’da Ahmet gözlerini artık bir daha açamayacaktı. Girdiği komadan hiç uyanamadı. Üstelik yarın annesinin doğum günüydü.Oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra

Adile Naşit oğlunun ölüm haberini İzmir’de bir oyununun öncesinde aldı. Yıkıldı, kahroldu, ama gözyaşlarını içine akıtmayı tercih etti. Aldığı haberin yıkıcılığına rağmen her zamanki şen kahkahasını yüzüne maske edip sahneye çıktı ve seyircisini güldürdü.


Bugün, tüm hayatının değişeceği gündü. Bizleri güldürmeye bugün bile devam eden Hafize Ana’nın kahkahalarının ardında oğlunun hasreti ve yasının ilk günkü tazeliği vardı.

Oyun bitiminde İzmir’den İstanbul’a döndü. Perişan haldeydi. Yeni bir hayat onu bekliyordu. Adile, bir daha asla uçağa binmeyecek ve doğum gününü kutlamayacaktı.

Kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adadı.

1976’da ‘’İşte Hayat’’ ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülün'ü aldı.


Münir Özkul ile başrolleri paylaştığı filmlerindeki anne karakteriyle daha da ünlendi. İçinde yara olan anneliğinin kabuk bağlamasına hiç izin vermedi. O yarayı hep kanattı. Çünkü biliyordu, bir acı ancak böyle mutlu ederdi insanı.

Masalcı Teyze, Adile Naşit

1980’de TRT Ankara Televizyonu prodüktörlerinden İlhan Şengün, Adile Naşit’e ‘’Uykudan Önce’’ programını teklif etti. Artık Adile Naşit, her gece sessiz evinde oğlunun fotoğrafına bakarak ona anlattığı masalları kuzucuklarına, yani o dönemin çocuklarına televizyondan anlatacak ve hikayeler okuyacaktı. Tek kanallı televizyon döneminde bu program Adile Anne’nin kuzucukları tarafından çok beğenildi.

Yılın Annesi, Adile Naşit

Hayat aşkla bağlandığı ve yaralandığı yerde tutar insanı ve sen o yörüngede dönmek istersen asla çemberin dışında kalmazsın. Üstelik ödülün de vardır.

Her insanın ödülü elle tutulur gözle görünür bir takdirle sunulmaz belki, ama Adile Naşit’e sunulmuştu.

Tiyatro oyunları ve sinema filmlerinde yarattığı ‘’anne’’ karakteri, kendine has özelliklerini doğru bir şekilde aktarımı onu Türk Sineması’nın unutulmazları arasına kattı. Üstüne bir de kuzucuklarının sevgisi vardı. Bu karakter onun 1985’te ''Yılın Annesi'' seçilmesini sağladı. Bu onun hayattan aldığı en özel ödüldü.

Adile Naşit’in eşi öldü

Adile Anne sevdiklerinin ölümüne şahit olmuş insanlardan biriydi. Bu onun belli ki kaderiydi. Temmuz 1982’de kaybettiği biricik oğlunun babası, sevgili eşi Ziya Keskiner öldü.

Bu ölümün ardından 16 Eylül 1983’te Adile Naşit, Cemal İnce ile gizlice evlendi. Özel hayatını her zaman saygılı ve gizli yaşadı.

Adile Anne bağırsak kanseri olmuştu. Kanserle savaşırken de mesleğini ve çocukları asla ihmal etmedi. Ancak bünyesi savaşı kaybetti ve o, 11 Aralık 1987’de öldü.

Adile Anne yaşamın hakkını vermiş, her kalbe sevgiyle dokunmuş ve 52 yaşında oğlu ve kocasına kavuşmuştu.

Onu neden sevdik

Filmlerini muhtemelen tek tek yazsak bu yazı uzar da gider. Onun olmadığı bir Türk filmi neredeyse yok gibi bir şey, ki bu biyografi de onun duygularına dokunma odaklı aslında.

Ben onu en çok şurada sevdim diyemiyorum. Her filminde aynı duygu yüklü anne vardı çünkü. Annelik, Adile Naşit’in eteklerinden dökülür de o yanacıklarından sıcacık öpmek isteriz ya hani, size de olmuştur. Bugüne kadar fark etmediyseniz şöyle bir düşünün ve yüzünüzdeki gülümsemenin sebebini bulun derim.

Hatta Adile Naşit, bir de ünlü komedyen Kemal Sunal ile bir araya gelmişse, gülümsemenizi bir daha değerlendirin.

Sonra Gırgıriye’de ne çok eğlendiğinizi, Mavi Boncuk’ta bir romantik komediden az önce uyandığınızı, Talih Kuşu’nu hatırlayın. Onun samimiyetini, tam bir anne modeli tontonluğunu, ne çok sevdiğinizi anımsayın. Her zaman bizden biri oluşunu içimizde sıcacık hissettiğimizi ve hepimizin bugün bile onun kuzucuğu olduğunu düşünün. Eminim bu koca yürekli annenin kalbi bunu şimdi bile duyacaktır.

İyi ki…

(kaynak:/www.ensonhaber.com/biyografi/oyuncu/adile-nasit-kimdir)